Her
dönemin öne çıkan ve kendi ruhunu yansıtan konu başlıkları vardır. Günümüzün
öne çıkan başlığı ise web’in dönüştürücü gücüdür. Herhangi bir kitapçıya
girdiğinizde (fiziksel veya sanal) kalabalıklar karşısında şaşıracaksınız.
Neden kalabalığın gücü iş hayatının gücünü sürdürüyor, kitle işbirliği nasıl
her şeyi değiştiriyor? Her hangi bir organizasyon olmadan, işte herkes geliyor
diye düşünürüz. Bunun sebebi yeni bir katılım çağının ortaya çıkmasıdır. Sosyal
medya, online platformlar, dijital teknolojiler ve katılımcı ağlardaki temel
değişiklikler bu başlıkların öncü fikirleridir ki bu yolla sosyalleşiyoruz,
eğleniyoruz, dünya hakkında bilgi ediniyoruz, kamuoyu oluşturuyoruz ve bütün
bunların ötesinde iş yapıyoruz. Bunlar aynı zamanda 10 yıl önce Web 2.0
dünyasının popüler ekonomik literatürünün mesafe ve zaman kavramının anlamını yitirdiği
ve dijital olmanın sunduğu fırsatlarla 1990’larda ortaya çıktığı söylenen yeni
ekonominin iyimserliğiydi (Milenyumun dotcom kazasından önce).
Bu
bölümde, 20’inci yüz yılın hakim endüstri şirketlerinin klasik pazar
ekonomisine karşı 1990’lı yıllarda ortaya çıkmaya başlayan internete dayalı
yeni medya ekonomisinin standardizasyona karşı daha esnek, kıtlığa karşı daha
bol ve yeni girişimcilere açık olduğu yönündeki iddialar araştırılacaktır. Chris
Anderson (2009a, 2009b), Larry Downes (2009), Jeff Jarvis (2009), Charles
Leadbeater (2009), Clay Shirky (2008), Don Tapscott ve Anthony Williams (2008) gibi çevrimiçi
mantık teorisyenlerine göre internet, içinde bulunduğu tamamen farklı işletim
ilkelerine bağlı olarak (Atomlara değil bitlere dayalı) tekellerin kuralına son
verecek ve daha yerinden yönetilen ve özelleştirilen bir medya akış ağlarına
ilham verecek. Daha fazla medya yoğunluğuna sahip olmayacağız fakat internet
üzerindeki online marketlere erişim sınırsız, kataloğa ulaşma ve seçim
kolaylığı ile bireysellik isteğini doyuran bir medya dağılımına sahip olacağız.
MIT (Massachusetts Teknoloji Enstitüsü) teknoloji uzmanı Nicholas Negroponte 1996'da, dijital olan
yeni kutsal içeriğin, yeni oyuncular, yeni ekonomik modeller ve muhtemel bir
bilgi ve eğlence sağlayan “kulübe endüstrisini” ortaya çıkaracağı tahmininde
bulunmuştur (1996: 18). On yıl sonra Wired dergisi editörü ve web devrimi
tarihçisi Chris Anderson, yeni dönemi, “Ekonomik bolluk- Kültürümüzdeki arz ve
talep arasında duran darboğazlar kaybolmaya başlıyor” şeklinde
değerlendirmiştir (2009a: 11).
Ancak şimdi bu eğilimlerin medya veya eğlence sektörüyle
sınırlı kalmadığı, ekonomiye daha geniş anlamda etki ettiği görülüyor. Bunlar
arasında, işlem maliyetlerini düşürme, yeniliği teşvik etme, üreticiler ve
tüketiciler arasındaki bariyerleri yıkma ve gerçekten de çok daha üretken, daha
önce pasif müşteriler olarak görülen tüketiciler arasında ayrılmaz bir bağ
oluşturma sayılabilir. Jeff Jarvis’e (2009) göre Google, şirketler için dijital
çağda şimdiye kadar ki en iyi rol modeldir. “Artık toplumların ve sanayilerin,
şehirlerin ve ulusların nasıl inşa edildiği ve yönetildiğine dair, çelik
kirişler ve rayların olduğu dönem değişti” (2009: 27). Tapscott ve Williams’a
(2008) göre Wikipedia, hiyerarşik yapılanma ve kontrole karşı, yeni olanaklar
ve ilişkileri kapsayan, topluluğa, işbirliğine ve kendi kendini örgütlemeye
dayalı örnek bir modeldir (2008: 1). Her ne kadar başlangıç noktası kavramsal
ve politik hedefler olsa da, pek çok web
2.0 yorumcusunun görüşü, web kültürünün kapitalizmden çok daha verimli,
yaratıcı, pürüzsüz, demokratik ve katılımcı olduğu yönündedir ki bu
özellikleriyle yeni bir üretim modeli ortaya çıkma aşamasındadır (Tapscott and
Williams 2008: ix).
Bu bölümde, yeni bir dijital üretim modelinin altında
yatan dinamikler ele alınmakta ve bunun dayandığı teknolojik ve ekonomik
ilkeler sorgulanmaktadır. İnternetin yakın tarihindeki daha kritik hesaplardan
esinlenerek (Örneğin Fuchs 2009; Sylvain 2008; Zittrain 2008), online dağıtım
ve tüketimdeki mevcut eğilimler ışığında ekonomik bolluk incelenmekte ve bir
“niş ekonomi” kuramının, online dünyadaki stok ve yoğunlaşma modelleri
hesaplanarak değerlendirilmektedir. Çeşitlendirme
ve kitleselleşmeye karşı çelişkili eğilimleri kabul etmede ortaya çıkan online
medya ekonomisinde uzmanlaşma ve genellemeye karşı da, bölümde online çağın çok
önemli gelişmeleri bütünleştirilmeye çalışılıyor, yenilik, yaratıcılık ve
aslında günlük ekonomik performanslar, kapitalizmin
daha eski bir hesaba dönüştüğü bir sistem yapısal olarak pazarda faaliyet
gösteren en güçlü çıkarların ihtiyaçlarına tabi tutulmaktadır. Borular artarak
dijitalleşiyor ancak kavalcıya hala para ödendiği ve kar etmeye devam ettiği görülüyor.
Blocbuster
(Klasik seri üretime dayalı) Ekonominin ve Diğer Temaların Sonu
Çağdaş Wikinomics (Wikipedia ve Ekonomiden türetilmiş,
üretici-tüketici anlamında yeni ekonomik düzeni tanımlayan terim) ve Crowdsourcing
(Eleman istihdamı yerine internet üzerinden geniş bir kitleden hizmet alma)
kavramları, sanayi sonrası toplumlarda bilgi ve bilginin önemini
kuramlaştırmaya çalışan, gelişen bilgi toplumu söyleminin en güncel
düzenlemeleridir (Bell 1973; Machlup 1962; Porat 1977; Toffler 1980; Touraine
1971). Bu başlıklarda, 20’inci yüzyılın sonunda kapitalizmde ekonomik ve
mesleki yapılardaki değişim ile ortaya çıkması ve yeni durumun sembolik mallar
ve hizmet sektörünün ekonominin motoru haline gelmesi olarak tanımlanması
üzerinde durulmaktadır. Sanayi sonrası dönemin merkezinde petrol ve elektrik
yerine bilgi var; yeni dönem, kömür madencileri yerine beyin işçileri, üretim yerine üretken vatandaş ve yenilik
eksenli bir dönemdir.
1990'larda, ikinci nesil yazarlar dünyada küreselleşme
ve bilgi teknolojilerinin birlikte giderek etkin olmaya başladığı fikrini
yaymaya başlamıştır. Özellikle, Cairncross (1997), Coyle (1997) ve Leadbeater
(1999) gibi bir araya gelen ekonomi muhabirleri, Batı ekonomilerinin temel
ilkelerini değiştirdiği söylenen topraksızlaşma ve materyalsizleşme sürecine
odaklanmıştır. En tutkulu siyasi savunucusu olan İngiliz Başbakanı Tony Blair'e
göre, bu yeni ekonomi oldukça farklı. Sistemin temel taşlarını hizmet, bilgi,
beceri ve küçük işletmeler oluşturuyor. Çoğu çıktı tartılmaz, dokunulmaz veya
ölçülmez. Dolayısıyla bu sistemin en değerli varlıkları bilgi ve yaratıcılıktır
(Blair 1998: 8). 2000 yılında dotcom çöküşünü takiben (Cassidy 2002 değerlendirmesi)
"yeni ekonomi"nin birçok eleştirisine (örneğin, Madrick 2001ve Smith
2000'e bakınız) ve internetle ilgili belirsizliklere rağmen, bu düşüncelerin
pek çoğu mevcut ekonomik düşünceye dayanmaya devam etti ve gerçekten de,
çöküşten bu yana online hizmetlerin büyük tüketiciler tarafından alımı
yoğunlaştı.
Hem gelirler hem de kullanıcılar açısından Web 2.0'ın
başarısı, web’in demokratik üretimi, eşit dağıtımı ve emeğin korunmasıyla
ilgili, bir dizi kural, eğilim ve öngörü formüle eden etkili yorumcuların
ortaya çıkarmasına yol açmasıdır. Bu yorumcular, internetin yönü ve içeriğinin
oluşturulmasıyla ilgili olarak farklı siyasi ve stratejik konumlara sahip
olabilirler ancak, söz konusu ekonomik özelliklerin, iddia edildiği gibi
işbirliğini ve bozulmayı böylesine devrimci bir araç haline getirdiği hususunda
aralarında bir konsensüs vardır. İlk bölümde özetlenen bu durum, ikinci bölümde
eleştirilerek bağlamlaştırılmaktadır.
Bolluk
Ekonomisi
Mikro işlemcilerin ve yarı iletkenlerin artan
kapasitesi ve düşen fiyatı sayesinde, müşteriler artık çok daha büyük miktarda
işlem gücüne önceki ödediklerinin daha düşük fiyatına sahip olabilmektedirler. Dahası,
dijital teknoloji, sınırlı analog bant genişliği problemini de çözdü:
Televizyonlar ve basın işletmelerinden oluşan medya sistemlerinin yerini
sınırsız depolama alanına sahip iletişim ortamları almıştır. Milyarlarca web
sayfası, dijital sıkıştırma teknolojisi ve üretim ve dağıtım için düşük giriş
maliyetleri (örneğin bir cep telefonu ve bir genişbant bağlantısı) geniş
kapsamlı muazzam bir seçim (niceliksel terimlerle) imkanı sağlıyor ve medya
ürünlerinin kıt bir kaynak olduğu fikrine son veriyor. İnternet, Jarvis'in o
kadar zarif bir şekilde belirtmiş olduğu gibi “kıtlığı öldürür ve bolluk
fırsatları yaratır” (2009: 59); Larry Downes'e göre ise internet sayesinde
kıtlığın yerini bolluk almaya başlamıştır (2009: 122).
Time dergisi tarafından 2007 yılında dünyanın en
etkili 12. düşünürü olarak belirlenen Wired dergisinin editörü Chris Anderson,
bu bolluk ekonomisinin etkilerini yansıtan ve dijital ve dünyadaki medya
pazarlarının şekline ilişkin iki kitap yazdı (Anderson 2009a, 2009b). Anderson,
dev medya şirketlerinin sınırlı karlılığı yerine dikkatimizi milyonlarca düşük
hacimli işlemi, kısa sürede yapabilen, işlem hacmi öngörülemeyen bir şekilde
artan ve daha karlı hale gelmeye başlayan yeni medya ekonomisine çevirmemiz
gerektiğini savunmaktadır. Chris Anderson, “Eğer 20. yüzyılda eğlence endüstrisi
zirve yapmışsa, 21. yüzyıl eşit, niş ekonomisi yüzyılı olacak” vurgusunda
bulunmaktadır (2009a: 16). Bol depolama alanı sunan online mağazalar,
çevrimdışı rakiplerini büyük ölçüde aşan ve tüketici zevkinin tamamını tatmin
edici bir şekilde karşılayan envanter sunabilir. Anderson'a göre, örneğin, bir
dijital müzik satıcısı olan Rhapsody'nin satışlarının yüzde 45'i Wal-Mart üzerinden
yapılıyor ve Amazon’daki markaların yüzde 30’u Barnes ve Noble mağazalarında
bulunmuyor. Buna karşılık Netflix markalarının sadece yüzde 25’i Blockbuster
(fiziki) mağazalarında bulunmamaktadır (2009a: 23). Dolayısıyla yeni ekonomik
sistem hem daha verimli hem de daha demokratik: 'Nişleri ulaştırabilir hale
getirmek, ticari olmayan içerikler için gizli talebi ortaya çıkarır' (2009a:
26) ve böylece tüketicilere, geleneksel medya ekonomisine göre, hiç olmadığı
kadar çok çeşitli içeriğe erişim imkanı sunar. Bu durum ise hiyerarşik
seçkinlerden uzak kültür endüstrilerinde karar verme süreçleri içindeki güç
dengesini ve popüler (ve niş) lezzetin yeni eşik bekçileri olan "biz"
e doğru değişir.
Bolluk teknolojileri, medya endüstrisi üzerinde
belirleyici bir etki yarattı: Sayısallaştırma ve web'in sınırsız depolama
kapasitesi, işlem ve dağıtım maliyetlerini önemli ölçüde azaltmaya yardımcı
oldu (bkz. Downes 2009: 38-40), artık ürünler ücretsiz satışa çıkarılarak para
kazanmak mümkün hale geldi. Google,
arama motorunu kullanıcılarına ücretsiz olarak sunmasına rağmen son derece
karlıdır. Craigslist, kullanıcıların ücretsiz ilan yayınlamasına izin
vermektedir. Oyunlar, şarkılar, haberler, eğlence ve online yazılımlar giderek
artmaktadır ve bunların çoğu ücretsizdir. Bu, Chris Anderson’un işaret ettiği
gibi korsanlığın daha az olduğu, ücretsiz, tamamen yeni bir ekonomik modeldir (2009b:
12).
Web, ideolojik sebeplerden değil,
ekonomik sebeplerden bir özgürlük adası haline geldi. Fiyatlar marjinal bir
şekilde düşüyor ve online olan her şeyin marjinal maliyeti sıfıra yakın
oluşuyor (Anderson 2009b: 92).
Bu,
o nline rakiplerinden gelen
güçlü fiyat rekabeti karşısında satış ve gelirleri düşen gazeteler ve dergilerden
oluşan mevcut şirketler açısından travmatik bir durum olduğunun kanıtıdır.
Hem Jarvis’e (Ücretsiz olana karşı rekabet etmek imkânsızdır
[2009: 76]) ve hem de Anderson’a göre ('Ücretsiz’ fiyatın olması gereken nokta,
sonuna kadar boş [2009b: 34]) bu “radikal” yeni fiyat biçimi, gizemli ve
önlenemez bir güç vermektedir. Ücretsiz hizmetin serbest piyasa ekonomisinin
kurallarını görmezden geldiğini veya aştığını iddia etmiyorlar-sonuçta, kârlı
reklam sübvansiyonlarına dayanıyor- Fakat sonuç olarak, pazar, sonunda, yeni
sistemin cazibesine boyun eğecektir. Anderson, dijital alanda ücretsiz hizmetin
yasalar ve sınırlamalarla önlenebileceğini ancak nihayetinde yeni ekonomik
çekim gücünün kazanacağını savunmaktadır (2009b: 241). Nitekim, yeni sistem
geleneksel pazar işlemlerine kıyasla değeri daha demokratik bir şekilde yeniden
dağıtıyor-yüzbinlerce ilan yayınlayan Craigslist veya küçük şirketlerin
reklamlarını yayınlayan Google, ortaya çıkan ekonomik değerin sadece birkaç
kişi de kalmak yerine daha çok kişiye aktarılmasına fayda sağlamaktadır (2009b:
129).
Bu nedenle, yeni medya ekonomisi, pazarı yalnızca
birbirine kenetlenen bir dizi niş haline getirmekle kalmadı, aynı zamanda meydan
okuyarak “eski medyanın” ürünlerine fahiş fiyatlar tahsil etmesi dönemini değiştirdi
ve ekonomideki güç ilişkilerini yeniden yapılandırdı. Anderson’un belirttiği
gibi “Bolluk ekonomisinde düşük fiyatları bile talep edemezsiniz” (2009b: 127).
Kayalar
ve Çakıl Taşları
Anderson'un belirttiği gibi, eğer bir yeni niş ekonomisi
eski ekonominin yerini alıyorsa, o zaman geleneksel olarak hitlerin kitlesel
izleyicilere dağıtılmasına dayanan örgütlere ne olacak? 20’inci yüzyılın sanayi
üretim simgelerinden biri olan büyük medya kuruluşları, bolluğa dikkat çekmede
önemli bir rol oynadı fakat mağazalar azdı.
Üretime ve pazarlamaya milyonlar harcadılar, çok sayıda tüketiciye
ulaşmada etkili iş modelleri geliştirdiler ve katıldıkları piyasalara hakim
oldular. Bununla birlikte dijital zenginliğin atmasıyla bu strateji çöktü. Harvard Business Review’in etkili blogger’ı
Umair Haque'e göre Web 2.0 ortamı dağıtım ve merkezileşmiş bir ölçek ekonomisi
değil, koordinasyon çizgileri etrafında yapılandırılmış bir ekonomidir(2005:
106). Bundan dolayı, niş ekonomisinden kazanmak için gerekli olan şey, ürün
stratejilerinin; eski medyada eksik olan “açıklık, istihbarat, yerinden yönetim
ve bağlılık” (2005: 106) gibi hakim içgüdüler ve hiyerarşik yapılara sahip
olmasıdır. “Rekabet-öldürme stratejileri”nin etkinliğinin azalmasına ve
“gerçekten rekabetçi bir pazarın” ortaya çıkmasına tanık oluyoruz (Anderson
2009b: 175).
Bunun anlamı, dijital bolluk dönemi ile birlikte büyük
olasılıkla şirketlerin sahip oldukları boru hatları, insanlar, ürünler ve hatta
fikri mülkiyetin artık başarının anahtarı olmadığıdır. Açıklık (Jarvis 2009:
4)… Jarvis için bu, etkili bir şekilde "ilk post-medya şirketi"
olarak tanımladığı Google anlamına geliyor (2009: 4). Google, network’ün gücünü,
ona sahip olmaktan ziyade bağlantıya odaklanmak olduğunu fark ederek internetin
mantığını anlayan bir şirketin en iyi örneğini oluşturmaktadır. “Eğer Google
eski bir medya şirketi gibi düşünseydi... İçeriği, etrafında bir duvar örerek
kontrol eder ve bizi de içeride tutmaya çalışırdı” (2009: 28). Bunun yerine,
Google; kendi PSP'lerine ve iPod'larına “kapalı erişim” uygulayan Sony ve Apple
gibi şirketlerin bu davranışlarının aksine, arama trafiğini açık şebekelerde tutarak
bundan yararlanmaktadır(Tapscott and Williams 2008: 134). Bu, hayran kitlesinin
önderlik ettiği bir remix kültürünün büyümesine cevaben mülkiyet haklarını
ileri sürmeye ve sonuçta ortaya çıkan yeni durumu kısıtlamaya çalışan büyük
plak şirketlerinin dijital öncesi tutumlarını yansıtıyor. Google, dava açma
tehdidinde bulunup ya da bu hayranları bir araya toplayarak fişlemek yerine onları
ilişkili içeriğin içine koymayı önermektedir. Tapscott ve Williams bu durumu “dijital
ekonomideki cevap, kontrol değil, müşteriye verilen değer” (2008: 143)’dir
şeklinde açıklamaktadır.
Google'ın başarısı, blockbuster ekonominin çöküşüyle birlikte,
“yeni ekonomi”nin son dönem pek çok teorisyenine, medyanın kurumsal mimarisinin
kökten değiştiğini göstermektedir. Eski, dikey olarak entegre olmuş holdingler,
Web 2.0 baskısı altında gücünü kaybediyor ve daha hafif, merkezileştirilmiş
denetime daha az gönüllü olan ve işbirliği olanaklarına daha açık girişimlerin
meydan okumasıyla karşı karşıya kalmaktadır. Charles Leadbeater, dijital öncesi
çağa egemen olan kitle iletişim araçlarının bireysel kullanıcılar karşısındaki
durumunu, yükselen gelgit tarafından taşınan çakıl taşları arasında kalan “kaya
parçaları”na benzetmekte ve bunu “yeni bir organizasyon modeli” olarak tanımlamaktadır
(2009: xxi). Peki bu “çakıl taşları” nelerdir? Son dönemde ortaya çıkan küresel
ölçekli online şirketlerdir ve bu yeni medya şirketlerinin en başarılı olanları,
bilgi açısından Vikipedi, fotoğraf için Flickr, kitaplar için Amazon, video
için YouTube, küçük görüşmeler için Twitter ya da sosyal etkileşim için
Facebook’tur. Tabi bu bir kumsalsa, bu kumsalın kataloğu da Google’dir. Bir “kaya”
mı yoksa “çakıl” mısınız? Bu sadece bir boyut meselesi değil, bir kompozisyon
meselesidir (Sonuçta, Google, çakılların oldukça geniş bir koleksiyonudur). “Kayalar”
oldukça kalın ve içeride yoğunlaşırken, “çakıl taşları” hafif ve daha şeffaftır.
“Bir ‘kaya’nın içinde karşılaştırıldığında daha az ‘çakıl taşı’ vardır. Bu
nedenle çakıl taşları daha dışa bakma eğilimindedir” (2009: xxii) ve ağ
ekonomisinin dinamikleri için çok daha uygundur. Nihayet, Negroponte'nin
1996'da öngördüğü medya kuruluşlarının kulübe tipi sanayi (bkz. s. 69) sistemi
gelmiş gibi görünüyor.
Paylaşım
Kültürü
Dijital aktörlerin “dışa dönük bakış” perspektifi,
yeni medya ekonomisinin bir başka merkezi özelliğiyle ilgilidir. Büyük
şirketlerin rekabetçi içgüdüsel yapısı, bireysel kullanıcının zorunlu
işbirliğine dayalı meydan okumasıyla karşı karşıyadır. İnternet, insanların bilgi edinmelerini ve kendi
aralarında iletişim kurmalarını sağlayan büyük bir ortak alan olmuş (Jarvis
2009: 28), önceki kitle yayın sistemlerinin yapmadığı şekilde kişiler arasında
yatay alışveriş yapma imkânı vermiştir. Kablolaştırma,
inatla ya da belki de temelde sosyal bir durum olarak, kullanıcılarını, kendi çıkarları
doğrultusunda bilgi ve becerilerini bir araya toplamaya davet eder. Leadbeater için,
web'in “paylaşım, yerinden yönetim ve demokrasi temelindeki kültürü” (2009:7),
onun, “Birlikte, topluca, nasıl düşünüyor, oynuyor, çalışıyor ve yaratıyoruz?”
(2008: 19) şeklinde bir “düşünce” olarak
tanımladığı devrime yol açmıştır. Bu, Orwel’li bir “grup düşünce” biçimi değil,
milyonlarca sıradan insanın teknolojiyi, fikirlerini ve yaratıcılığını hasat
etmek için kullanma fırsatıdır. Dijital öncesi çağda, yenilikler, büyük oranda
şirketlerin duvarları arkasında, laboratuvarlarda gerçekleşti; web ise
yeniliklerin topluca; garajlarda, yatak odalarında, çalışma ve oturma
odalarında ortaya çıkmasına imkân tanıdı. Tapscott ve Williams'a göre “Sınırlar,
disiplinler ve kültürler arasındaki kitlesel işbirliği bir anda ekonomik ve
eğlenceli hale geldi. [Linux gibi] bir işletim sistemi, [Wikipedia gibi] bir
ansiklopedi ya da bir medya ve ortak bir kaynak üretebiliriz ve kendimiz için
bir ekonomik değer yaratabiliriz” (2008: 15).
Bu yeni ekonomik sistem meraklı bir dinamiğe sahiptir
ve kitlesel bir işbirliğiyle üretilen, son derece uzmanlaşmış, ancak kitlesel
aklın kollektif prensiplerinden yararlanma üzerine kurulmuş niş ekonomisidir
(Surowiecki 2004). Bu perspektiften bakıldığında internet, hiyerarşik yapıları
ve bürokratik usulleri ile sabit “kayalar”ın daha düz ve daha uyarlanabilir
kurumsal yapılar tarafından yönetiliyor olduğu bir toplu katılım biçimini
kolaylaştırıyor. Örgütlenmenin önemine dikkat çeken Leadbeater ise “Artık her
zaman resmi bir hiyerarşiye sahip olan bir organizasyona ihtiyacımız yok” (2009:
24) demektedir. Tapscott ve Williams için, “Dış işbirlikçilerle hızlı, güven
temelli ilişkiler geliştiren firmalar, hiyerarşik olarak örgütlenmiş
işletmelerden daha etkili bir şekilde değer yaratan canlı iş ekosistemlerini
oluşturmaktadır” (2008: 15). Örneğin, işbirliğine dayalı haber toplayıcı Digg'e
dayalı web TV programı Diggnation, haftada yaklaşık 250.000 kişi tarafından
kullanılmakta ve bu sistem üzerinden yılda 4 milyon dolarlık reklam
yayınlanmaktadır- Jarvis’e göre bu “Bir kanepede oturan iki kişi için kötü bir
kazanç değil”(2009:134). Toplum, karşılıklılık ilkelerine ve köklü
girişimciliğe göre çalıştırıldığında ve yeterince değer kaynağı olduğunda (Ya
da bir seçkinin aksine herkes [Shirky 2008]) hem medya endüstrisinin yapısal
dönüşümü hem de takip edilmesi söylenen demokratik imkânlar için bazı belirgin
etkiler vardır. Bunlardan ilki, internetin çok merkezli doğası nedeniyle
noktadan noktaya iletişimi yaygınlaştırması hiyerarşik yapıyı bozmuş, bu da
denetleyicilerin geleneksel olarak faaliyet gösterdikleri alanı daraltmıştır. Web,
alıcıların satıcılarla, hayran kitlelerinin gruplarla, okuyucuların yazarlarla
doğrudan iletişim kurmalarını sağladığında; emlakçıya, kayıt şirketine, ikinci
el bir araba satıcısına veya reklamları tarih sırasına göre sınıflandırmış bir
gazeteye çok az ihtiyaç kalacaktır. Bunun yerine, ilanlar için Craigslist,
müzik için MySpace, konut satışlarında Rightmove ve araçlar için Auto Trader’e
sahibiz. Jarvis'in belirttiği gibi, bu arabuluculuk süreci ya da “aracıların
mahkum edilmesi” (2009: 73) gerçeği, uzun süredir sosyal bilimcilerce dikkat
çekilen bir husustur (bkz. Sparks 2000, gazetelerle ilgili olarak). Bununla
birlikte, internetin harekete geçirdiği kalabalıklar, giderek birbirlerine
günlük yaşam hakkında bilinçli kararlar vermek için gerekli bilgi ve kaynakları
sağladığından ve internet, önce olduğu gibi daha doğrudan işlemsel ilişkileri
kolaylaştırdığından, denetleyiciler "verimsiz pazarın mülk sahipleri"
(Jarvis 2009: 76) olarak ortaya çıkmaktadır. Geleneksel reklam ajansı,
Google'ın algoritmasına dayalı özelleştirilmiş reklamcılık yaklaşımının
inanılmaz verimlilikleri ile nasıl rekabet edebilir?
İkinci olarak ise dijital teknolojilerin medya üretim
sürecinin demokratikleşmesine büyük oranda katkıda bulunduğu ve yaratıcı
araçları çok sayıda kullanıcının elinde tuttuğu iddia edilmektedir. Video
kameralar, kurgu yazılımı, geniş bant abonelikleri ve cep telefonu fiyatlarının
düşüşü göz önüne alındığında, içerik yaratma da giderek kitlelerin eline geçmektedir.
Pew’in yaptığı bir araştırma, ABD'li gençlerin yüzde 38'inin düzenli olarak
içerik paylaştığını; yüzde 21'inin orijinal içeriği yeniden biçimlendirdiğini,
yüzde 14'ünün de bloglara katkıda bulunduğunu gösteriyor (Purcell 2010: 4).
Leadbeater'e göre, “Eski stil sanayi medyası bizi esas olarak izlemeye ve
okumaya yönlendirirken, web, insanların kamuya açık tartışmalara katılımlarını
büyük ölçüde sağlayarak, teklif edecekleri fikirlerin kapsamını genişletmektedir”
(2009: 211). “Amatörler” tarafından Doritos cipsleri için yapılan televizyon
reklamları, kalabalıkların üretim sürecine demokratik katılımına ilişkin bir
örnektir.
Pahalı reklam ajanslarından hizmet almak yerine, kullanıcılar
tarafından oluşturulan içeriğin (İngiliz televizyonunda gösterilen bir reklamın
ücreti 6 buçuk paund iken Superbowl sırasında ki bir gösterimin ücreti ise 2
bin dolar) yaratıcılığa daha işbirlikçi bir yaklaşımın damgasını vurduğu; “20’inci
yüzyılın kayıt ve film sanayiinin seri ürettiği sanayi kültürü ile söndürülmüş
eski bir halk kültürünü hayata döndürdüğü” görülmektedir (Leadbeater 2009: 56).
Üreticilerle tüketiciler arasındaki ayrımların bulanıklaştırılması fikri
nihayetinde Toffler'ın (1980) “üretici tüketici” bir kitlenin doğduğu yaklaşımı
ve Fiske'nin (1987) aktif izleyici tarafından oluşturulan bir medya
okuryazarlığı tarafından tasarlanmış "göstergebilimsel demokrasi"nin
ortaya çıkışıyla ilgili tahminlerinin gerçekleştiğini anlıyoruz. Bununla birlikte,
Tapscott ve Williams için “yeni üretim modeli”nin yükselişi bir ekonomik devrim
demektir: “Çok kişisel ihtiyaçlarınızı karşılamak, topluluklara dahil olmak, dünyayı
değiştirmek ya da sadece eğlenmek için ekonomiye, istediğiniz kişiler ve
şirketlerle eşit ve ortak bir değer olarak katılabilirsiniz!” (Tapscott and
Williams, 2008: 150). Aslında, Anderson'un, bugün kullanıcı tarafından üretilen
içeriğin yaratılışını, Marx'ın Alman İdeolojisi'nde vatansızlaşmış emek
vizyonuyla kıyasladığı "ilerleme” ihtimali çok devrimci ki burada ücretli
emeğin kısıtlamalarından kurtulmuş sıradan insanların, "sabahları avlaması,
öğleden sonra balık, akşamüzeri sığır avlaması ve akşam yemeğinden sonra günü
değerlendirmesi" mümkün olacaktı (Anderson 2009a: 62'den aktarıldı).
Bu yaratıcı ve eğlenceli üretim fikri, dijital
ekonomideki emeğin niteliği ile ilgili olarak, çağdaş dünyanın toplumsal
ilişkilerinde gözle görülür bir başka değişime ilişkindir. Mevcut “yeni ekonomi”
kuramcılarının birçoğu için internete bağlanmış işbirliğine dayalı ilkeler, farklı
iş yerlerine taşınmaktadır. İşçilerin
yabancılaşmaya başladığı ve karar verme sürecinden çoğunlukla dışlandığı
durumlarda, bilgiyi paylaşmak için dijital teknolojileri kullanmaya dayalı,
fikir alış verişinde bulunan ve yeniden yaratan Wiki Workplace (Gücümüzün
Özgürleştirilmesi) (Tapscott ve Williams 2008: 239-67) şimdi çalışanların
katılımıyla işin tamamlanması için fırsatlar oluşturmakta ve tabii ki emeğin
daha verimli kullanılmasını sağlamaktadır. Tapscott ve Williams'ın kitabı,
müşterilerini ve çalışanları dinleyerek, onları karar verme sürecine dahil eden
ve onlara yenilikçi düşünceyi teşvik etme olasılığı yüksek derecede bir
özerklik veren şirket örnekleriyle doludur. Sonuç olarak, “katı istihdam
ilişkileri ile kapalı ve hiyerarşik işyerlerinden, firmanın içinden ve dışından
bilgi ve kaynakları oluşturan gitgide kendi kendini organize eden, dağıtılan ve
işbirliğine dayalı beşeri sermayeli ağlara geçiyoruz” (2008: 240) iddiasında
bulunuyorlar.
“Wiki
workplace”in en iyi örneği, en dinamik ve en ileri seviyede düşünebilme
özelliği ile Google’dir. Çalışanların
kendilerini geliştirmesi için, (şirketin birçok hesabında oynamak için önemli
bir role sahip olan şefin [örneğin Vise 2008: 192-203]), Wi-Fi bağlantılı
otobüslerde ücretsiz seyahat etmelerine, belki de daha önemlisi, haftanın bir
günü kendi projeleri üzerinde çalışmak üzere izin verilir. Bu “yüzde 20 kuralı”
hem Google Haberler (Google News) hem de Google Ürün Arama (Google Product
Search) 'nın yayılma zaman ve alanını sağlamıştır (Vise 2008: 130-40). Google'ın
'Kötülük Yapma' sloganı, muhtemelen kendi çalışma alanına, Google ürünlerine
olduğu kadar, kurucuları adına iyilik yapmak değil, fakat, “kötülüklerin
maliyetinin avantajlarından daha ağır basmaya başladığı” için de geçerlidir. İnsanlar,
çevrenizde sizin hakkınızda açıkça konuşabildiğinde, artık onları mahvetmek
geçerli bir iş stratejisi değildir "(Jarvis 2009: 102). Donukluktan ve
dijital öncesi dönemin izolasyonundan kurtulan bir iş, hem işçiyi hem de
şirketi ödüllendiren bir faaliyet olarak görülebilir.
Kapitalizmi
Dağıtmak
Şimdiye kadar tanımlanan literatüre göre, serbest
pazar, web'in getirilerinin en iyi nasıl sağlanabileceğini gösteren toplumsal
örgütlenme biçimidir. Ancak, bazı nadir istisnalar vardır. Leadbeater, Chris
Anderson gibi libertarian ponponcuların piyasa tutuculuklarını eleştirmekte ve kendisini
Clay Shirky ve Yochai Benkler ile birlikte, toplumsal üretimin ve benzer
ağların ticari olmayan olasılıklarından ilham alan "cemaatçi iyimser"
(2009: xxviii) olarak tanımlamaktadır. Leadbeater, özel mülkiyetin tüm üretken
etkinliğin temelini oluşturduğu varsayımını reddederek, "web'in yayılması
bizlerin geleceğe farklı bir bakış açısından bakmamızı sağlar” (2009: 6) diyor ki burada mülkiyet sahibi ve mülki olmayan
kuvvetler bir arada yaşamaktadır. Kamu ve özel kesim mallarını tamamlayıcı
olarak öngören Leadbeater, piyasa işlemlerinin web'in işbirlikçi ruhu ve
yapısıyla ehilleştirilmiş karışık bir ekonomi modeli önerisinde bulunmaktadır. Piyasa
ilişkilerini "açık kaynaklı ve düşündüğümüz idealist komün
kapitalizmi"(2009: 121) ile değiştirmeye açıkça çağrı yapmıyor ama özel
kapitalizmi bilgilendirmeye ve iyileştirmeye yönelik “ortak” ilkeler için
çağrıda bulunuyor. Bununla birlikte, genel olarak, Web 2.0'ın özel teşebbüsün
yenilenmesi ve yoğunlaştırılması için önemli fırsatlar sağladığı konusunda
ortak bir varsayım vardır.
Literatür, dijital teknolojilerle ortaya konan
etkinlikler, maliyet avantajları ve stratejik imkanlarla doluludur. Firmalar ya
internetin meydan okumasına karşı uyum sağlamalı ya da bu yeni çevrede
rakiplerine kaybetmeli: Bu statükoyu sarsan ve görkemli bir geleceğin yolunu
açan Web 2.0 “yıkıcı” teknolojisinin klasik bir örneğidir. Hukuk bilimci Larry
Downes, internetin, on dokuzuncu yüzyıldaki demiryolları gibi, “yıkıcı” bir
teknoloji olduğunu ve Schumpterian “yaratıcı bir imha” gücü olarak nihayetinde
“dramatik bir dönüşümü talep” edeceğini savunmaktadır (2009:3). Downes,
internette bir “katil uygulaması” aramak yerine, internetin kendisinin “katil
uygulama” olduğunu savunmaktadır. Ona göre, “İnternet, piyasanın uzun süredir
devam eden kurallarını bozan hatta tüm toplumları rahatsız eden teknolojik bir
yeniliktir" (2009:10). Downes, son zamanlarda finansal piyasalardan zarar
görmesine rağmen, “genellikle pazarların, yıkıcı teknolojiler için kurallar
oluşturmada, geleneksel hükümet biçimlerine göre daha iyi çalıştığı” hususunda
ısrar etmektedir (2009: 4). Bu durumda, yıkıcı teknolojilerin, kendiliğinden,
doğasında olan kapasitesi ile internetin, anolog formların verimsizliğini
ortaya çıkarması ve üretim ile işlem maliyetlerini düşürmesi, şirketleri,
artarak kendi iş planlarını “google mantık”a göre entegre etmeye zorlayacaktır.
Gerçekten de bu, ilk önce yeni bir teknolojinin
faydalarını belirleyerek ve zaman zaman bunu ortaya koyarak mevcut düzeni
rahatsız etmekten korkmayan bireylerin, dünyaya farklı bir açıdan bakmamızı
sağladığı sosyal sistemin güzelliklerinden biri olarak görülüyor. Bunlar, Downes'un (2009: 220)
"isyancılar" ve Jarvis'in "yıkıcı kapitalistler" dediği
şeydir (2009: 4): Google’nin Sergey Brin ve Larry Page’i, Craigslist'in Craig
Newmark’ı ve Amazon kurucusu Jeff Bezos gibi insanlar, on dokuzuncu yüzyıl
kapitalizminin sınır ötesi orijinal isimleridir. Bu korkusuz öncüler, “bu yeni
yollar ve yeni düşünürler sayesinde artık eski sanayinin eski kurallarında mantıklı
görünmeyen kararlar” (Jarvis 2009: 4) ortadan kaldırılmaktadır. Bunlar, yerleşik
düzen sahiplerinin tehdit ve saldırılarına uğrayan, hükümetlerin şüpheyle
yaklaştığı yabancılardır. Tabii ki, bu durum kesinlikle öncülerin memnuniyetle
karşılandığı bir görüntüdür. Örneğin, Google, Avrupalı ve ABD’li
düzenleyicilerinin yanı sıra bunlardan daha fazla rakipleri tarafından itiraz
edildiğinde defalarca bu anlatıma başvurmuştur. Google'ın Yönetim Kurulu
Başkanı Eric Schmidt, "Her devlette neyle uğraştığımıza karar vermeye
çalışmakla meşgul farklı gruplar var” iddiasında ve “oldukça yıkıcıyız ve bu
yıkım sürecinde düşman yaratmaya eğilimliyiz” demektedir (Oreskovic 2010'da
aktarılan). Bu, isyancıların tüm riskleri alması ve ortaya çıkan türbülans,
belirsizlik ve muhalefete rağmen, daha üretken bir geleceğin temelini atan
toplumsal değişimi tetikleyen, oldukça romantik bir kapitalizm imgesini
beslemektedir. Web 2.0'ın ortak ruhuna dayanan bu son canlı örnek, eğer
Tapscott ve Williams'a (2008: 15) inanıyorsak, “İtalyan Rönesans'ıyla ya da
Atina demokrasisinin yükselişiyle paralellik gösteren yeni bir çağ, hepimizin
öncü bir role sahip olduğu yeni bir ekonomik demokrasidir." Bu, dijital
medya ekonomisinin bir vaadidir.
Kapitalizmin
Yeniden Dönüşü
Yeni işletme literatürü muazzam miktarda ampirik veri,
web katılımcılık olanaklarına olan tutkulu bir taahhüt ve geleneksel yönetim
ekonomisinin şüphelerini haklı olarak içermekle birlikte, bunların pek çoğu yine
de Web 2.0 ortamının dinamiklerini titizlikle hesaplayamayan doğrulanmamış iddialar,
derin yanlış anlamalar ve şaşırtıcı eksikliklere dayanmaktadır. Genellikle, iş
fikriyle dolu bir tarzdadır ki, başlıkları, Batılı CEO'ların, yatırımcıların ve
politikacıların belirli bir katmanını amaçlayan girişimciliği pazarlamak için zafer
nidası dışındaki herhangi bir şey olarak okumak zordur.
Yeni bir dijital ekonominin iddialarını değerlendirmek
için tamamen farklı bir yaklaşım var: Kapitalizmin devrimci başarılarının
tanınmasını, sistematik olarak bu başarıların tam potansiyelini neden
sağlayamadığını bir analiz ile birleştiren Marksist eleştiriye dayanmaktadır. Nitekim,
Marx ve Engels'in Komünist Manifesto'da kapitalizme yaptığı övgünün benzerini
yaklaşık 160 yıl sonra Jarvis ya da Anderson Google'a yapıyor (ama tabii ki açık
bir eleştiriyle). Kapitalist sınıfın insanlık tarihindeki “en devrimci bölüm”ü
oynadığını yazmaktadırlar: İlk olarak insan uğraşlarının neler getirebileceğini
göstermek oldu. Mısır piramitlerini, Roma su kemerlerini ve Gotik katedralleri
aşan harikalar yapmayı başardı” (Marx ve Engels 1975 [1848]: 36). Bunu,
bireysel bilim adamları ve teknoloji uzmanlarının “dehası” ya da öncü
girişimcilerin cesareti değil, ilerlemeye yönelik yapısal bir ihtiyaca dayanan
sistem sayesinde yapmıştır.
Burjuvazi, üretim araçlarını ve
dolayısıyla üretim ilişkilerini ve onlarla birlikte toplumun tüm ilişkilerini
sürekli olarak devrimlendirmeden var olamaz. Eski üretim biçimlerinin
değişmeden biçiminde korunması, aksine, varoluşun tüm eski sanayi sınıfları
için ilk koşuluydu. Üretimin sürekli değişmesi, tüm sosyal koşulların
kesintisiz bir şekilde bozulması, sonsuz belirsizlik ve ajitasyon, burjuva
çağını eski olanlardan ayırır. (Marx and Engels 1975: 36)
Yine de, Marx kapitalizmin yenilikleri tarafından
büyülendiğinde, kendini yeniden üretmeye çalışan araçlarca dehşete düşürüldü. İlk
olarak, egemen elitler tarafından fazla üretimin tüketildiği daha önceki
toplumlara karşın, kapitalistler bir pazarda daha etkin bir şekilde rekabet
edebilmek için bu üretim fazlasını yeniden yatırıma dönüştürdüklerine dikkat
çekti. Marx tarafından kendi değerini artırmak için faaliyet gösteren herhangi
bir değer birikimi olarak anlaşılan sermayenin “varlıkları ancak çok sayıda sermayede
var olabilir” (Marx 1973: 414). Modern serbest piyasada somutlaşan rekabet, bu
yeni sosyal sistemin DNA'sıdır ve bu nedenle üretkenliği artırmak, iş gücü
maliyetlerini düşürmek, yeni pazarlar belirlemek ve kar oranlarını yükseltmek için
yeniliğe ihtiyaç duyulmaktadır.
Kapitalistler, daha sonra, bu hedeflere en verimli
şekilde ulaşabilmek için daha rekabetçi bir sermaye birikimine bağlı kalırlar:
“Biriktir, biriktir! Musa ve peygamberler budur” (Marx 1918: 606). Bu,
kapitalistlerin Web 2.0 üretim sürecinden daha fazla değer elde etmek için
elinden gelen her şeyi yapabilecekleri anlamına gelir. Bir zamanlar insanın en
temel parçası olan emek, emekçinin çok az kontrol sahibi olduğu bir şey haline dönüşmekte;
daha önce kendi özellikleriyle beğenilen nesnelerin artık bu değeri pazarda değiştirilme
yeteneklerine bağımlı hale gelmektedir. Nihayetinde, ekonomideki eşgüdüm
eksikliğinden kaynaklı, aşırı üretim krizlerine karşı daha zayıf sermayeleri
yok edecek bir eğilim oluşacaktır.
Marx'a göre, bu sömürü, yabancılaşma, metalaştırma ve yoğunlaşma
süreçleri, kapitalizmde yaşanan harika teknolojik ilerlemeler için halkın
çoğunluğu tarafından ödenmesi gereken korkunç bedeldir: demiryollarının,
elektriğin, aşılama programlarının, yayıncılık ve benzeri gelişmeler… Ve tabii
internet…
Bu bölümün ana konusu, özellikle bilgi amaçlı malların
ve süreçlerin bu eğilimlere ne ölçüde tabi olduğu ya da daha önce tartışılan
literatürün çoğunun gösterdiği gibi, internetin işbirliği ve şeffaflık
ayrıcalığı ile dijital ekonomiyi krizden kurtulmuş kapitalizmin endemik etki ve
tehlikelerinden ne ölçüde koruduğu ya da uzaklaştırdığıdır. Bu sorunun cevabını
Larry Downes'in ("2009: 3)"bilginin benzersiz özellikleri"
şeklinde ifade etmesi gibi, diğer emtia formlarından farklı kılmaktır. Bu,
piyasa ekonomistleri tarafından değil, örneğin, bilginin - Onun dokunulmazlığı, çoğaltma kolaylığı,
yayılma oranı ve iletişim için mücadelesi (2009: 76) - özelliklerinin önemli bir çelişkiye yol
açtığını kabul eden Marksist akademisyen Christian Fuchs tarafından kullanılan
bir argümandır. “Bilgi ağları hem sermaye birikimini genişletmekte hem de
zayıflatmaktadır. Bilgi ağı, kolektif üretim ile malların mülk edinimi
arasındaki kapitalist çelişkiyi ağırlaştırmaktadır (2009: 77). Bilginin sosyal
karakteri, piyasanın özelleştirilmiş organizasyonu ile çarpışmak zorundadır.
Nicholas Garnham'ın Kapitalizm ve İletişim konusundaki
değerli çalışması (Garnham, 1990), bu çelişkide gezinmenin bir yolunu sunar. Kültür
emtialarının spesifik özelliklerini - rakipsiz oldukları, üretim maliyetlerinin
dağıtım maliyetlerinden büyük ölçüde fazla olduğu ve yenilik arayışı içinde
oldukları - yansıtan Garnham’a göre “fiyatın
dayandığı kıtlığın belirlenmesi zordu” (1990: 160). Bununla birlikte, kültürel
ürünlerin pazarın kurallarından etkilenmediği ve medya ürünlerine uygulanan
belirli stratejileri pazar disiplinleri kapsamına sokmak amacıyla tanımladığı
fikrini reddetmektedir. Dağıtım maliyetlerinin üretim maliyetlerine kıyasla
marjinal olduğuna göre, ilk olarak kârları en yükseğe çıkarmak için en büyük
kitleyi güvence altına almaya yönelik bir yol izlemektedir (1990: 160).
İkincisi ise tekelci dağıtım kanalları kurmak, ücretsiz içeriği pahalı donanım
için zararına satış yapmak suretiyle izleyicileri reklamverenlere satılacak
emtialara dönüştürmek gibi araçlar aracılığıyla fiyatlama üzerinde kontrolü
yeniden kazanmak ve kıtlığın yeniden gündeme gelmesi için yapay bir dönüşüme
ihtiyaç var (1990: 161). Son olarak, popüler beğeninin belirsizliklerini
gidermek için, soyutlanmış malların değil, “risklerin yayılabileceği kültürel
repertuar” üretme ihtiyacı vardır (1990: 161).
Bu yaklaşımlardan bazıları daha önce açıklanan yeni
dijital medya ekonomisi ile tamamen uyumsuz görünmektedir. Anderson’un “uzun
kuyruk” tezinde, bolluk ekonomisinde, kıtlığın yeniden tanımlanması ve dağıtım
kanallarını tekelleştirme girişimleri boşa gidecek gibi görünürken, reytingleri
maksimum seviyeye çıkarma, hitlere odaklanma ve bir repertuvar oluşturma gibi
istekleri doğrudan reddetmektedir. Bu bölümün geri kalanında, bu gibi
stratejilerin Web 2.0 dünyasındaki bilgilendirme ağlarıyla ne ölçüde ilgili
olduğu ve Olivier Sylvain'in “ağa bağlı bilgi ekonomisinin kurucu
uygulamalarının gerçekte bağışık olmadığı argümanı ile merkezileşme ve gözetim
konularındaki demokratik olmayan sorunlar üzerinde durulmaktadır. Aksine, bu sorunlar
da yeni medyanın kurucu unsurudur” (Sylvain 2008: 8).
Yeni
Ekonomide Ürünlerin Metalaştırılması
İnternetin en büyük ilgi çeken yönlerinden biri, zaman
ve enerjilerini (emeklerini) bireysel bir sorumluluk ve karşılıklı kazanç
dışında bir ödül için büyük ölçüde katkıda bulunan hevesli katılımcılardan
oluşmasıdır. Örneğin, Vikipedi, Linux, Digg, inceleme siteleri ve bloglara
katkıda bulunanların hepsi gelişen bir hediye ekonomisi olarak görünen yeni
sistemde önemli bir rol oynamaktadır. Web'in geniş alanlarında ücret duvarları,
kutu, abonelik ve kiralama ücreti bulunmamakta, genelde emtiaların dolaşımı
için geçerli olan fiyat mekanizmalarından da hiçbiri yoktur. Bir kullanıcı
Google, Facebook, MySpace ve YouTube'u ziyaret ettiğinde bir satın alma noktası
yoktur. Nitekim Anderson, kitaplar, müzik, yazılım, haberler, bilgisayar
oyunları ve hatta dijital dünyada kullanılan bisikletleri "parasal olmayan
bir üretim ekonomisi"nin delili olarak açıklamaktadır (2009b: 189).
Anderson'un The Longer
Long Tail: How Endless Choice Is Creating Unlimited,
isimli kitabında “radikal ücret” başlığıyla yer alan bölümündeki “ücretsiz”
tezinde iki temel problem var. İlk olarak “ücretsiz”in ne anlama geldiği
yeterince açık değildir. Ücretsiz çevrimiçi içerik, tabii ki, bir bilgisayarın
veya mobil cihazın satın alınmasına veya kiralanmasına, web erişimi (bunların
hiçbiri ücretsiz değildir) ile birlikte bağlıdır ve örneğin haber durumunda,
yalnızca zincirin farklı bir noktasında ödenir: Reklam, baskı satışları ve BBC
örneğinde bir lisans ücreti gibi. Bir başka deyişle, bireysel kullanıcıların
zamanlarını harcamalarıyla veya hizmetlerini farklı platformlarda sunmak isteyen
firma tarafından içerik sübvanse edilmelidir. Bu, vergi mükelleflerince, Victoria
& Albert müzelerine ziyaretçi başına £18.06, Doğal Tarih Müzesi’ne ziyaretçi başına
£13.87 ücret uygulaması ile sübvanse edilen Londra müzelerine “ücretsiz” kabule
çok benzerdir (Guardian 2010: 17). Gerçekten de, “ücretsiz” oldukça belirsiz
bir kavramdır. Anderson, dijital ekonomideki marjinal maliyetlerin etkin bir
şekilde sıfır olduğunu iddia etmekte (bkz. s.5), pazarlama ve üretim
maliyetlerini, bazı malların ve hizmetlerin “ücretsiz” sunumu için gerekli
oluşunu hafife almaktadır.
İkincisi ise içeriğin doğrudan temas noktasında
“ücretsiz” olması için sağlanan yerlerde bile, mümkün olduğunca pazar sistemi
içerisinde ücretsiz olmaması yönünde bir eğilim vardır. Örneğin, New York Times
ve London Times'ın sahiplerinin Web 2.0'ın içeriğini ücretlendirmeye
başlamasının, çok riskli karar olmasına rağmen arkasında yatan şey budur. “Paywalls”
daha genel izleyici kitleleri için çalışabilir veya çalışamaz (Önceden premium
içerik ödemek için istekli olduğunu kanıtlayan uzman iş kullanıcılarının aksine),
fakat Rupert Murdoch gibi önde gelen medya patronlarının, ortaya çıkacak
belirsizliklere rağmen, gelir elde etme ihtiyacından dolayı onları tanıtmaktan
başka şansları olmadığını düşünüyor.
Hak sahipleri için (tabii ki içerik için ödeme yapmayı
düşünmek zorunda olmayan toplayıcılar için değil), “ücretsiz” mevcut yapı,
sürdürülebilir bir işletme oluşturmak için özellikle zordur. Wall Street
Journal Europe'un Yazı İşleri Müdürü Patience Wheatcroft, "Piyasaların
getirdiği rekabeti seviyorum" diyor. “Eğer bir şeyler satmak istersen
bunun pazarını oluşturmak zordur. Fiyatı belirleyen olmak gerekir” (Armstrong
2009'da aktarılan: 5). “Bedava” kısa vadede tüketiciler için belirgin fayda
sağlarken, orijinal ve yüksek kaliteli içerik üretmek için gazetecilere, yazarlara,
yönetmenlere ve oyunculara yapılması gereken ödeme için gelir üretmek, kapitalist
bir pazar bağlamında, olası değildir. Yine de, bir şeyin "ücretsiz"
olup olmadığı, metalaştırmanın anlamlı bir anlayışıyla pek ilgisi yoktur. İyi
bir mala dönüşen bir fiyatın (fiyat sıfır bile olsa) sabitlenmesi değil, genel
bir pazar değişimi sistemine dahil olmasıdır. Marx'ın belirttiği gibi, "faydalı
ürünler" yalnızca, ürünler arasında doğrudan oluşturulan alışveriş ve
onlar aracılığıyla üreticiler arasında kurulan doğrudan ilişki aracılığıyla
meta haline dönüşür (Marx 1918: 44, önemle vurgulandı). Dolayısıyla, Google'da
arama yapmak, LinkedIn'de kendimizi tanıtmak veya YouTube'da bir video izlemek
için hiçbir ücret ödemezken, başkaları yine de bize ulaşabilmek için ücret
ödüyor. Burada satılan şey, Garnham’ın kültür endüstrilerindeki ana ürünün
izleyici olduğu şeklindeki iddiasından hareketle, profillerimiz, tüketim
alışkanlıklarımız ve arama geçmişimizdir ki reklam verenlere defalarca
satılmaktadır. Tapscott ve Williams'ın iddia ettiği gibi, ilişkiler meta haline
dönüştürülebilecek en uzak tek şey iken (2008: 44), Facebook, “arkadaşlık”
ilişkilerini ranta çevirebilmektedir. Benzer şekilde LinkedIn, reklamverenlerin
ilgisini çekmek için profesyonel profilleri değişim nesnelerine dönüştürerek de
işlev görür. İlişkiler LinkedIn'de sadece “madde” değil, aynı zamanda
biyografilerin bir pazarı olarak nicelik kazanmakta ve paraya çevrilmektedir. Nitekim,
çevrimiçi emeğin çoğunun, oldukça aktif prosumerler (üreten tüketici) tarafından
üretildiği sürece (Tapscott ve Williams 2008: 124-50), bu reklam verenlere satılabilecek
verileri toplamak, filtrelemek ve analiz etmek için son derece verimli bir yol
sağlar. Google ve Facebook, "anlık
kişiselleştirme" imkânlarıyla kullanıcıların isteyerek oluşturdukları
kişisel bilgilerin toplandığı geniş depolardır. Emniyet ve mahremiyete ilişkin
endişelere rağmen bu verilerin daha sonra ticari değeri nedeniyle ortaya
çıkarılıyor olması, Vincent Mosco'yu metalaşma mantığına çok uzak olan dijital teknolojileri
savunmaya yöneltmiş ve “Şu anda izleyicilerin, dinleyicilerin, okuyucuların,
film severlerin, telefon ve bilgisayar kullanıcılarının, reklam verenlere
ulaşma sürecini netleştirmek için kullanılmaktadır” (Mosco 2009: 137) demiştir.
Dolayısıyla, kullanıcı tarafından üretilen içerik ikili bir karaktere sahiptir:
Daha katılımcı bir yaratıcılık biçimini telkin eder ve aynı zamanda reklam
verenlere ve pazarlamacılara, daha fazla hedef kitlenin belirlenmesi ve
hedeflenmesine yardımcı olan ücretsiz içerik üretme aracı olarak oldukça uygun
maliyetlidir.
Jarvis gibi yazarlar için bu asla istenmeyen bir süreç
değildir. "Google'ın metalaştırmayı bir iş stratejisine dönüştürdüğü"
(Jarvis 2009: 67) yönündeki yazısında ana akım ekonomistlerin “emtia”dan; şeker,
çelik ya da petrol gibi genel malları anladıklarını belirtmiştir. Reklam
verenleri, isim yerine algoritmaları esas alıp tüketiciyle eşleştirerek, her
şey, çağdaş izleyiciyi oluşturan nişlerin kitlesi bile ticarete dönüşür. Kullanıcılar, arka planları değil
"tıklamaları" ile ölçülürken, ilgili şirketin pazarlama bütçesine
bakılmaksızın, tüm Google reklamları aynı görünüyor: "Her birimizi
diğerimizden ayıran çok az şey vardır - yaş, gelir, cinsiyet, eğitim, ilgi,
reklam verenlerin tarihsel olarak ödenen her şeyi değil. Herkes tıpkı herkes
gibidir. Biz sadece kullanıcılarız. Domuz karnı da olabiliriz (2009: 68).
Jarvis'in iddiasına göre geleneksel markalar için bu belki zor olabilirken, pazarda
etkin ve potansiyel olarak dengelenen bir gelişmedir. Fakat arkadaşlıklarının
Facebook yoluyla özelleştirilmesini ya da kişisel verilerinin Google tarafından
izlenip satılmasını arzu etmeyen pek çok kişi için bu durum, kendi yaratıcı öz
hareketlilikleriyle oluşturdukları emeklerinin açık piyasada yeniden
pazarlanarak fiyata dönüştürülüp nesne haline getirildiği bir metalaştırma
biçimidir. Bununla birlikte, elbette ki Wikipedia, Linux, gibi blogların
çoğunluğu ile açıkça ticari olmayan bir karaktere sahip olan kişiden kişiye (peer-to-peer)
ağlar, internetin iki ayrı kutbunun oluştuğunu gösterir: Bunlardan biri
kapitalist pazarlarca yönetilen metalaştırılmış parça, diğeri ise “kitleler”
tarafından yönetilen metalaştırılmamış parçadır (Benkler 2006, Leadbeater 2009,
Lessig 2002). Zittrain'in internetin daha önceki “üretkenliği”, açıklığı ve
öngörülemezliği ile uygulamalara bağlanabilir olmasından duyduğu endişe (2008:
8) ve Benkler'in artan çevrimiçi yoğunlaşma tehdidi altındaki bilgi
toplulukları hakkındaki endişesi (2006: 240), ticari sektörün yıkıcı,
anti-demokratik özelliklerinden kurtulmak için ticari olmayan alanları
korumamız ve beslememiz gerektiğine dair ikili internete ilişkin bir başka
kanıttır. Bu mantığa göre, açık kaynak ortamı, tescilli üretim ve yapıların
antitezidir ve bu özelliğiyle özel birikim ilkelerine açık bir meydan okumadır.
Gerçekte, internetin iki parçasını
birbirinden ayırmak gittikçe zorlaşıyor ve bir sektör diğerinden yalıtılmış
olmaktan çok uzak olsa da bu iki sektör sürekli gerginlik içerisindedir. Kişiler
arası (peer-to-peer) ve açık kaynak, bazıları tarafından ilerici bir alternatif
olarak görülebileceği gibi, pek çok hak sahibi de dahil olmak üzere, başkaları
tarafından ise kazançlar ve yatırım için ölümcül bir tehdit olarak görülebilir
ancak kapitalizm, daha önce tanımladığımız gibi, karlılığını ve verimliliğini
artırabilen, herhangi bir teknolojik yeniliği dağıtan dinamik ve genişleyen bir
sistemdir. Nitekim, Tapscott ve Williams'ın (2008) geliştirdiği
"wikinomics" kavramı, piyasa kurumlarını canlandırmak ve yenilemek
için açık kaynaklı ilkeleri kullanmaktır. Onlara göre “kaynaksız” “girişim
olamaz” (2008: 91). Anderson (2009b), Downes (2009) ve Jarvis’in (2009) birlikte
yazdıkları kitaplarında, IBM, Sun ve Nokia gibi büyük şirketlerin, açık
kaynaklı sistemleri kendi kurumsal uygulamalarıyla nasıl bütünleştirmeye
çalıştıklarına dair çok sayıda örnek vardır. Wikinomics’in, açık kaynakların
sermaye birikimi için rekabetçi bir tehdit oluşturduğunu savunmak yerine, “en
büyük risk, emsal üretim toplumlarının mevcut bir iş modelini baltalamayacağı, fakat
bir işletmenin tehdide zamanında cevap veremeyeceğini kanıtlayacağını” önermektedir
(Tapscott ve Williams 2008: 96). Başka bir deyişle, şirketler, üretkenliği
artırmak ve daha yüksek büyüme oranları elde etmek için açık kaynaklı ortak
çalışma ilkelerini spesifik ticari alanlara nasıl uygulayacaklarını öğrenmeye
teşvik edilmektedir.
Kapitalizm, mülkiyet ilkelerine olan bağlılığını
zorladığı görünen teknolojik gelişmeleri bile kendi yararına kullanabilme
yeteneğine sahiptir ki düşüncemize göre, bu durum, teknolojik yenilikleri özünde ticarete açık
olmayan bir dizi uygulama olarak görenlerin görüşünü çürütmektedir (Leadbeater
2009). Bunun yerine, Christian Fuchs’un,
“parçalar, ayrılmak ve farklılaşmakla kalmaz bir birlerine de dolanmazlar”
(2009: 80) dediği gibi web'in ticari olmayan ve ticari alanları arasındaki
ilişkiyi temel bir diyalektik olarak görmeliyiz. Bununla birlikte, en önemlisi,
bir piyasa ekonomisi bağlamında, “bu, hediye biçimi, emtia formunda yer alır ve
doğrudan kâr elde etmek için bile kullanılabilir” anlamına gelir (2009: 80). Bu
bir kaza değildir; ancak, ticari olmayan çağrılardan kaynaklanan uygulamaları (bloglama,
yorum yapma ve gözden geçirme gibi) bile pazar değişim sistemine dahil etmek
için kapitalizmin para kazanmaya yönelik yapısal gereksinimiyle ilişkilendirmek
mümkündür. Vikipedi, Linux ve Mozilla, internetin işbirliğine dayalı
potansiyelini göstermek açısından çok önemlidir, ancak dijital ekonominin
merkezinde yer alan “bilgi emtialarıyla bilgi hediyeleri arasındaki derin uzlaşmazlık”
’tan (2009: 81) ziyade web’in özgürleştirici gücünden daha az açıklayıcıdırlar.
Dahası, bu özel metalaşma, medya ya da bilgi endüstrilerinin işine gelmemekte,
aksine, medya endüstrilerini bütünüyle kapitalist ekonomiyle entegre
etmektedir. Seyircileri, reklamcılar için, topluca ve demografik olarak istenen
biçimde üretmek… (Mosco 2009: 137). Bu bakış açısına göre, metalaştırma, önlenemez
veya bir Weberian'ın "ışık pelerin" i gibi kolayca atılmaz, ancak,
çevrimiçi olduğu kadar çevrimdışı da, kapitalizmin örgütlenme ve yeniden
üretimi sayesinde yürüyen temel bir süreçtir.
Biriktirme
Stratejileri
“Yeni ekonomi” ve “dijital üretim tarzı” organizasyon
prensiplerinin, 20. yüzyılın sanayi şirketleri tarafından benimsenen rekabetçi
stratejilere göre farklı şekillerde hareket etmesini bekleyebiliriz. Bu,
işbirliğinden hoşnut olmayan ve bütün uzmanlığını kendi bünyesinde toplamaya
çalışan, katı bir hiyerarşi ve merkezileşmiş karar alma ile bürokratik olarak
çalışan ve kendi fikri mülkiyetini fiilen koruyan bir modeldi. “Yeni ekonomi”
yanlıları, en müreffeh Web 2.0 şirketlerinin başarısının nedenlerinden birinin,
bir “komuta ve denetim” zihniyetinden kaçınma ve kurumsal kültür içinde daha
işbirlikçi bir yaklaşım benimseme kararlığına sahip olduklarını savunuyor.
Jarvis'e göre (2009: 69):
Google ekonomisinde, artık şirketler
büyümeye yönelik devasa satın alımlar yapmak için büyük borçlanmalara
gitmeyecek... Bunun yerine, Google'dan öğrenerek ve diğerlerinin başarılı
olmasına yardımcı olacak platformlar kurarak büyümeleri gerekiyor. Nitekim,
büyüme, bir şirketteki varlıkların sahibi olmaktan ve bir ağdaki başkalarının
kendi değerini kurmasına olanak tanımaktan daha az risk getirecektir.
Görünüşe göre dijital çağda başarı, mülkiyet
kontrollerini ve Fordist birikim önlemlerini kullanmaktan kaçınan, hizmetlerini
ve ürünlerini en fazla sayıda insana sunmak için gerekli yeniliğe odaklanan
şirketlerin ayakta kalma olasılığı daha yüksektir. Bununla birlikte, Google'ın
kendi tarihine göz atarken bile, öyküleri farklı bir anlatıma işaret ediyor.
İlk olarak, şirket, kurucularının, Sergey Brin ve Larry Page, deneyimli bir CEO'yu “arama motorlarını
karlı bir iş haline dönüştürmesi" için işe almalarının ardından ısrarları
üzerine California merkezli iki sermaye girişim grubu tarafından 1999'da 25
milyon dolarlık yatırım yapılarak kuruldu(Vise 2008: 67). Brin ve Page,
milyarlarca web sayfasının listelenmesine imkan veren tekniğin öncülüğünü yapsa
da, gelirleri ancak rakibi olan arama motoru GoTo'nun tıklama başı ödeme reklam
modelini Google’a AdWords ismiyle adapte etmesiyle artmıştır (Battelle 2005:
125). Google'ın 2004'te halka açık bir şirkete dönüştürülmesinin yolunu açmak
ve yeni sahibi Yahoo olan GoTo (yeni ismi Overture) ile patent anlaşmazlığını
çözmek için yüz milyonlarca dolar değerinde 2.7 milyon hisseyi Yahoo’ya
devretti. Ayrıca, ilk halka arzın (IPO) ardından sistemin hissedarlar için
demokratik bir model olarak sunulmasıyla aşırı talep oluşması üzerine iki şirket
operasyonel kontrollerinin konsolide edileceği ve korunacağı ikili bir sınıf
yapısında ısrarcı oldu. Google'ın halka arz (IPO) belgesine göre, şirketin
yüzde 37,6'sını kontrol eden Brin, Page ve şirket CEO'su Eric Schmidt'ten
oluşan üçlü idari kadro, Larry Page'nin önerisi ile oy haklarıyla stratejik kararları
etkileme becerisi az olan yeni yatırımcıları şirkete ortak yaptı (Google 2004).
Page, ironik bir şekilde bunun teknoloji şirketleri için sıradışı olduğunu
kabul ederken, New York Times, Washington Post ve Dow Jones gibi şirketlerin hepsinin
benzer yapılara sahip olduğunu, bir avuç yöneticinin şirketin menfaatine
yönelik genel stratejik kontrolü elinde bulundurma hakkına sahip olduğunu
belirtmiştir (Google 2004).
Google, uzun süredir rakiplerini, özellikle de Apple
ve Microsoft'u (bkz. Vise 2008: 282–91), zayıflatmaya yönelik yeni ve yenilikçi
pazarlarda ilk hamle avantajını elde etmek için, hem hizmet ağını genişletecek hem
de pazar payını artıracak firmaları satın almaya yönelik kararlı bir tutum
sergiliyor. Kısa tarihinde, (yazı
yazılırken) (Blogger, Picasa, uydu görüntüleme hizmeti veren Keyhole,
Doubleclick ve en ünlüsü YouTube olmak üzere) 100'den fazla şirketi, yaklaşık
20 milyar dolarlık bir maliyetle satın aldı. Jarvis'e göre “büyük çaplı satın
alma”lara ihtiyacı olmayan bir şirket için bu satın almalar fena sayılmaz.
Ayrıca, devletin firmalara verdiği geleneksel yasal korumalara büyük ölçüde
bağımlı ve fikri mülkiyetini (IP) paylaşmaya mecbur olmaksızın, IP'nin güvence
altına alınmasının, şirketin gelir yaratma yeteneğinin temelinde olduğunu kabul
etti. Google'ın ABD Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu’na sunduğu 2010 raporunda
şu ifadeler dikkat çekmektedir:
ABD'deki ve diğer ülkelerdeki patent,
ticari marka, telif hakkı ve ticari sır niteliğindeki yasaların yanı sıra,
tescilli teknolojimizi ve markamızı korumak için gizlilik işlemleri ve sözleşme
hükümlerine bağlıyız. Çalışanlarımızla ve danışmanlarımızla gizlilik ve buluşlarla
ilgili anlaşmalar yapıyoruz... Ve tescilli teknolojiye erişimi titizlikle
kontrol ediyoruz. (Google 2010: 16)
Google çalışanlarının gizlilik anlaşması imzalamak
zorunda olması gerçeği, Jarvis'in “Google'ın ödüllendirici yönü ve gittikçe daha
fazla açıklık beklediğimiz” (2009: 236) şeklindeki iddiasıyla çelişiyor, fakat
daha da önemlisi, öğle yemeği, personel ikramiyeleri ve cömert çalışma
koşulları ile ünlü bir şirkette emeğin özerkliği konusunda kesin kısıtlamalarda
bulunduğunu belirtmek gerekir. Bir kez daha, bu durum, Google'ın olağanüstü
olma özelliğiyle değil, tam tersine, gelişmekte olan bir pazarda faaliyet gösteren
büyük bir firmanın sahip olduğu “statü” olarak açıklanabilir. Örneğin, yazılım
programcılarının haftanın en az bir gününü kendi projeleri için harcaması
gerektiği şartını koşan Google'ın ünlü "yüzde 20 kuralı"nı hatırlayın. Tapscott ve Williams'ın belirttiği gibi,
şirketin “işbirliği ve kendini organize etmeyi teşvik etme” (2008: 260)
inancının kanıtıdır bu. Ayrıca son derece üretken: Google Haberler, ürün arama
motoru Froogle ve sosyal ağ hizmeti Orkut'un tamamı, görünüşte aydınlanmış
kurumsal politikalardan kaynaklanıyordu. Ancak, “mesai dışı “veya araştırma ve
geliştirme için etkili bir teşvik olarak görülen bu zaman diliminin
belirleyicisi çalışanlar mıdır yoksa Google mudur? Benzer şekilde, ücretsiz
öğle yemeği veren şirketin bir amacı da çalışanları canlı tutmaktı. İnsanları
birbirlerine ve masalarına yakın tutmak; verimliliği azaltacak kalitesiz beslenme
alışkanlıklarının artışını önlemek; öğle yemeğine çıkarak harcayacakları süreyi
ortadan kaldırmak… Ve birliktelik hissi yaratmak '(Vise 2008: 194). Şirket,
çalışanlarını Mountain View'deki merkezine götüren servis otobüslerine bile
Wi-Fi koyarak, tamamında dizüstü bilgisayar olan çalışanlarının daha fazla
mesai yapmasını sağlamaktadır.
Personelin sömürülmesini ve sermaye birikimini en üst
düzeye çıkarmak için bu stratejilerin hiçbirisi, yaklaşık 160 milyar dolar piyasa
değeri ve yıllık geliri 20 milyar doları aşan halka açık bir şirket için sürpriz
olmamalıdır. Google, çok yetenekli bir iş gücünden tam değer elde edebilmenin
yollarını yaratıcı bir yaklaşımla düşünerek ve rakiplerinin (onları satın
almayacaksa) bir adım önünde olmak için sürekli yenilik yaparak, daha da
gelişen ve daha verimli hale getiren kurnaz satın almalarla pek çok önceki
pazar liderinin yolunu izlemektedir. Google'ın ofisleri açık planlanmış
olabilir, ancak bir şirket olarak neredeyse hiç açık kaynak özelliğine sahip
değildir; Gerçekten de şirket yatay olarak yapılandırılmamıştır, daha önce
gördüğümüz gibi operasyonel güç ve stratejik kontrol üst düzeyde
yoğunlaşmıştır. “Açıklık” ve “bağlılık”, sattığı ürünler kadar çok organize
olduğu ilkeler değildir. Aslında Google'ın CEO'su Eric Schmidt'in 2005'de Wall
Street finansal analistlerine yaptığı konuşmada itiraf ettiği şey tam da şudur:
Aslında her zaman söylediğimiz kadar alışılagelmiş
değiliz. Yaptığımız şeyler, ürünlerin yaratılış biçiminde benzersizdir ancak
işin geri kalanının tamamı, normal yollarla ve sanatın son aşamasında, ancak
geleneksel bir şekilde çalıştırılmaktadır. Aslında hedeflerle ilgileniyoruz.
Her dört ayda bir “nasıl gidiyoruz” değerlendirmesi yapıyoruz (Alıntı: Vise 2008: 256)
Bu nedenle dijital ekonomi, ödenen yaratıcı emeğe bağlıdır
ve belirsiz iş modelleri ile oldukça istikrarsız bir ekonomi bağlamında bu
sömürünün yoğunlaştırılmasını bekleyebiliriz. Örneğin, 2010 yılında önde gelen
tüketici dergi yayıncısı Bauer (Kerrang, Q ve Mojo'yu içeren müzik markaları) tarafından,
serbest içerik için sahipliklerini tüm platformlarda güvence altına alan, ancak
serbest çalışanını yasal işlem sırasında tüm zarar ve masraflardan sorumlu
tutan “tüm haklar” sözleşmesi koyma kararını düşünün (Armstrong 2010). Bununla
birlikte, “yeni ekonomi”, dijital medya teknolojilerinin düşen maliyetleri ile
kolaylaştırdığı, kullanıcı tarafından üretilen içerik olarak da bilinen artan
miktarda ödenmemiş emekten elde edilen kazanım, olarak da bilinir. Daha önce de
belirttiğimiz gibi, kullanıcı tarafından oluşturulan içerik (UGC) aykırı bir
karaktere sahiptir: Önceki yıllarda böyle bir içerik için ödeme yapması beklenen
medya ve bilgi şirketleri internetin üretken imkânlarından faydalanarak bu
içeriği kolaylıkla “ücretsiz” kullanabilmektedirler. Gazeteler, seçim
tartışmalarına ilişkin twitter üzerindeki bilgileri heyecanla yeniden üretirken
ve Televizyon haber bültenlerinde bomba patlaması ve tren kazasına ilişkin
tanık videolarını minnetle yayınlanırken, kullanıcı tarafından üretilen içerik
(UGC) maliyetleri düşürmek ve “göstergebilimsel demokrasisi” ile bağlantı
kurmak isteyen bazı şirketler tarafından aktif bir şekilde aranmaktadır.
“Yeni ekonomi” literatürü, bu “katılımcı
tüketimciliğin” örnekleriyle doldurulmuştur (Leadbeater 2009: 105): Yüzlerce DJ’in
gönüllü olarak gönderdikleri bir remix yarışmasını düzenleyen Kanada müzik şirketi
(Tapscott and Williams 2008: 280 ) ve Chevrolet için yapılan etkileşimli web
reklamları (Anderson 2009a: 226) şirketlere binlerce dolar kazandırdı ve Doritos
için ev yapımı televizyon reklamları, Superbowl'da büyük reklam kampanyaları
sırasında gösterildi (Leadbeater 2009: 105). Tapscott ve Williams, internetin
yerinden yönetilebilen ve etkileşimli özelliklerinin etkisiyle bu tür ortak
yaratımın, daha katılımcı ve aktif bir vatandaşlık ve üreten tüketici devrimi
ile sonuçlandığını savunuyorlar (bkz. s. 76). Yine de, medya üretim ve
dağıtımının demokratikleşmesine işaret etmekten uzak olduğu halde, "prosumption"
(tüketici tarafından üretilen), mevcut elitler tarafından kontrol edilen ve
hali hazırda mevcut sitelerden malzeme çekilmesi ya da kullanıcı tarafından
üretilen materyallerin çağrılmasıyla oluşan bir meta değişim sistemine dahil
edilmiştir. Her iki durumda da, sıradan insanların yaratıcı emeği, kullanıcılar
tarafından üretilen kişiselleştirilmiş içeriği reklamverenlere ve
pazarlamacılara satmayı umut eden Facebook, YouTube ve MySpace gibi şirketlere faydalar
için tahsis edilmektedir. Fuchs'ın belirttiği gibi, kullanıcıların çevrimiçi
harcadıkları zaman arttıkça "içerik üretme, tüketme ve içerik
alışverişinde bulunma, diğerleriyle iletişim kurma” oranları artacak, ürettikleri
ürün (prosumer) emtia değeri ne kadar yüksek olursa da reklam fiyatları yükselecek
ve belirli Internet şirketlerinin karları da o kadar fazla olacaktır” (2009:
82). Bu, Fordist montaj hatları ya da dijital ağlar üzerine kurulu olmasına
bakılmaksızın, piyasa ekonomisinin kalbinde yer alan, metalaştırmanın ve
birikime yönlendirmenin başka bir örneğidir.
Dijital
Medya Ekonomisinde Yoğunlaşma
İnternetin hızla yaygınlaştığı ve geleneksel IT ve
medya şirketlerinin internet üzerinde yeni yeni hegemonya uygulamak zorunda
kaldıkları milenyum öncesindeki zor günlerde, Oxford ekonomisti Andrew Graham
(1998) oldukça moda olmayan bir argüman öne sürdü. İnternetin sıfıra yakın
maliyetlerle çalışmasına rağmen, bir dijital medya ekonomisinin hala yüksek
kaliteli içeriğin üretimi ve pazarlanması için önemli kaynaklara ihtiyaç
duyduğunu savunmaktadır. Bu nedenle, hem ölçek (maliyetleri dengelemek için)
hem de kapsam (Yakınsama ve çapraz tanıtım nedeniyle) ekonomilerinin
yoğunlaştırılmasını ve yeni bir tür kıtlığın (Spektrum değil, yetenek) ortaya
çıkmasını ve bir ağ içerisinde olmanın ekonomik kazançlarından dolayı daha
fazla yoğunlaşmasını (‘Serbest rekabet dünyasının’ aksine) öngörüyordu(1998:
33). On yıl sonra, Graham'ın internetin etkilerinin sonuçlarına ilişkin
tahminlerinin ne ölçüde haklı çıktığını mı veya kurumsal şirketlerin
(boulders-kayalar) yoğunluğunun artmasından ziyade bilgi çağı ile birlikte yeni
ekonominin (pebbles-çakıl taşların) iş dünyasını domine ettiğini mi görmekteyiz?
(Bkz. s. 73) Ana göstergelerin, kesinlikle Graham'ın analizini desteklediği ve
arama, reklamcılık ve eğlence gibi dijital ekonominin önemli alanlarında
darboğazların kaybolduğu fikrine itiraz ettiği görünüyor. Örneğin, internet ölçümleme
ajansı Hitwise (www.hitwise.com)'in
verilerine göre, Google'ın Yeni Zelanda'daki toplam aramaların yüzde 92'sine,
İngiltere'de yüzde 90.5'ine, Avustralya'da yüzde 88'ine ve Singapur'da yüzde 80'nine
sahip olduğunu ortaya koyuyor. İnternet reklamcılığında, 2007'de en iyi dört
şirketin (Google, MSN, Yahoo! ve AOL) ABD'deki brüt gelirin yüzde 85'ini elde
ettiği net bir şekilde de görülebilir. Saygın danışmanlık grubu Marketspace’in Başkanı Jeffrey Rayport'a göre, bir çevrimiçi
reklamcılık oligopolünün (pazara hakim birkaç şirket) ortaya çıkmasına tanık
oluyoruz: "Web'in demokratikleşmesi vaadine rağmen ki geçen ay yaklaşık
120 milyon aktif site vardı, Çevrimiçi reklam (dolar) söz konusu olduğunda
küçük insanı (hatta büyük adamların çoğunu) destekleyen hiçbir şey
yoktur(Rayport 2007).
Bazı yüksek yoğunluklu sektörel pazarlara
baktığımızda, özellikle de ABD’de iTunes müzik indirme pazarının yüzde 70'ini,
Google arama trafiğinin yüzde 70'ini, YouTube online video izlemenin yüzde
73'ünü kontrol ederken, Facebook’un sosyal ağ trafiğinin yüzde 52’sine sahip
olduğunu görüyoruz. İnternetin daha rekabetçi bir ortamı kolaylaştırmaya
yönelik iddiaları göz önüne alındığında, şaşırtıcı bir şekilde, 2009'da Amazon,
ABD e-ticaret pazarının tamamının yüzde 18,2'sini kontrol ediyordu ki bu Wal-Mart'ın
bir bütün olarak ABD perakende pazarının yaklaşık yüzde 11'lik payının çok
üzerindeydi ( İnternet Retailer –Perakendeci- 2010). Bir bütün olarak
bakıldığında Google, Facebook ve Yahoo’nun, Hong Kong'daki tüm internet
trafiğinin yüzde 31,5'ini, ABD'de yaklaşık yüzde 28'ini, Avustralya'da yüzde 23’ünü,
Singapur'da yüzde 22,5’ini, İngiltere'de yüzde 21,4'ünü ve Yeni Zelanda’da yüzde
20'sini oluşturduğu görülmektedir (www.hitwise.com).
Bu rakamlar önümüzdeki birkaç yıl içinde değişecek olmakla beraber, yine de
web'in yerini alacağı rekabet eksikliğinin örnekleri olan aynı "eski
medya" pazarlarıyla karşılaştırılabilir. Belki de son satın alımları ve
yenilikleri (örneğin Helft 2010) ile ilgili olarak ABD Adalet Bakanlığı ve
Federal Ticaret Komisyonu’nca Google’ın antitröst faaliyetler nedeniyle
yakından izlenmeye devam edilmesi şaşırtıcı değildir.
Çevrimiçi haber piyasaları aynı düzeydeki
yoğunlaşmaları ve aynı zamanda yakın ilgi alanlarını da göstermektedir.
Gazetecilik Mükemmellik Projesine (PEJ 2010) göre, ABD çevrimiçi haber
sitelerinin en üst yüzde 7'si genel trafiğin yüzde 80'ini alırken, pazar
payının yüzde 25’ini oluşturan ilk ondaki tekil siteler ya geleneksel haber
sağlayıcıları ya da büyük çevrimiçi portallardır. İnternetin yeni seslerin
yükselişini garanti etmekten uzak olduğuna ilişkin analiz bulguları, “eski
haber kuruluşlarının web sitelerinin (özellikle kablo televizyonlar ve
gazeteler) çevrim içi alanlardaki hakimiyetini göstermektedir (PEJ 2010). PEJ,
haber ortamına binlerce bireysel erişim noktasından erişim sağlandığını ve son
derece uzun bir kuyruk bulunduğunu belirtirken, trafiğin en iyi birkaç site
arasında yoğunlaştığını ve çevrimiçi haber tüketicilerinin çoğunluğunun
internette takıldığını ancak çok uzakta olmadığını, düzenli bir şekilde 2 ila 5
site arasında dolaştıklarını, zamanlarının büyük çoğunluğunu en popüler
sitelerde harcadıklarını belirtiyor (PEJ 2010).
İnternetin içeriğin yanı sıra bu içeriğin dağıtım
araçlarını muazzam bir şekilde arttırmasını kolaylaştırmasına rağmen, bunu
geçmişten farklı olmayan ekonomik ve tüketici eğilimlerine dayanarak yapması
önemli bir noktadır. Gerçekten de, sadece oligopol bir pazar modeli kalmıyor,
aynı zamanda şirketlerin seri üretim ekonomisini (blockbuster) teşvik ettiği ve
izleyicilerin de ortaya çıkan bu ürünleri tüketmeleri yönünde istekli oldukları
görünmektedir.
Harvard Business School profesörü Anita Elberse,
Anderson'un belirttiğine göre “uzun kuyruk” (long tail) deneysel araştırmasında
(72-73. sayfalara bakınız), Rhapsody online indirme hizmetindeki en iyi 10
şarkının tüm indirilen şarkıların yüzde 78'ini, ilk yüzde 1'in ise tüm şarkıların
neredeyse üçte birini oluşturduğunu ve bunun da “yüksek yoğunlaşma seviyesi”ni
gösteren bir sonuç olduğunu vurgulamıştır. “Kuyruk” (tail) kesinlikle daha da
uzuyor, yani şu an için gösterilebilir bir kitlesel pazar olmasa bile
erişilebilen çok miktarda içerik var, fakat bu durum genel olarak yüceltiliyor
ve tüketicilerin iştahı yanlış yönlendiriliyor, seri üretim ekonomisi (blockbusters)
ise büyümesini sürdürüyor (2008: 9). Eğer bu doğruysa, o zaman Anderson'un “uzun
kuyruk” (long tail) tezi, kültürel pazarda rekabetin dengelenmesinden çok, internetin
çok daha verimli ve geniş depolama sistemi olarak hareket etme kapasitesinin kanıtıdır.
Elberse'nin dijital ekonomiden en çok kazanç elde
etmeye çalışanların "kuyruk" olarak tanımlanan yeni girişimler değil,
"En çok satanlara en fazla parayı yatırma kabiliyeti” (2008:9) olduğu
görüşü niş kültürünün gücünü vurgulayan "yeni ekonomi" teorisyenlerinin
doğrudan bir çelişkisidir. Bu teorisyenler, eski "kitle pazarı"
unsurlarında olduğu gibi, kaçınılmaz olarak "ana akımın milyonlarca farklı
kültürel parçaya bölünmesini" (Anderson 2009a: 5) ve kitlesiz bir pazarın
ortaya çıkmasını göreceğimiz konusunda ısrar etmektedir. Bu kısmen ampirik bir
konudur. Belki milyonlarca tweet, bloglar ve yüklenen videolar olabilir, ancak
bunların geleneksel içerik sağlayıcıların gelir veya haber kaynaklarının yerini
alacağına dair çok az kanıt bulunmaktadır. Örneğin, Gazetecilik Mükemmellik
Projesi, online haber analizinde niş sitelerin genellerden daha az ilgi
(sticky) gördüğünü ve kullanıcıların ulusal ve uluslararası profillerle sahip
sitelere geri dönüşünün daha sık olduğu ve bu sitelerde iki kat daha fazla
vakit geçirdiği sonucunu bulmuştur (PEJ 2010). Yine de, çok büyük bir mal
üretmek (blockbuster) için herhangi bir talep veya teşvik olmadığı doğru olsa
bile, niş ürünlerin dolaşımının, yoğunlaşma eğilimine ve birikim ihtiyacına
dayalı olmayan farklı pazar mantığına dayandığına dair çok az kanıt vardır. Jarvis'in
kitabının "Kitle pazarının ölümü – Yaşasın niş ekonomisi” (2009: 63), başlıklı bölümde "Google, niş evreninde yönünü
nasıl bulacağını ve nasıl kar elde edeceğini buldu” (2009: 66), en küçük demografik
yapının bile metalaştırılıp bir değer kaynağı olarak kullanılabileceğini
belirtmektedir.
Ancak Anderson ve Jarvis'in niş ekonominin demokratik
yararlarına olan inancının, "kitle" ve "niş" arasındaki
ilişkinin yanlış anlaşılmasına dayandığı ki burada önceki gibi yukarıdan
aşağıya doğru bir kontrolün modası geçmiş biçimini ve ikincisi de bireyselliğin
oldukça romantik bir ifadesi olarak görülüyor. Her ikisi de Marksist sosyolog
Raymond Williams'ın, “kitleler yok sadece halkı kitleler olarak görmenin yolları
var” (Anderson 2009a: 185; Jarvis 2009: 63) şeklindeki ünlü aforizmasına atıfta
bulunarak bunun kitle pazarının hoş karşılanmadığının bir kanıtı olduğunu
belirtmektedir. Ama Williams böyle bir şey söylememekte; bunun yerine seçkin
kurumların, kontrolsüz (unruly) yığınlar (mob) olarak görülen sıradan
insanların temsilini daha iyi yönetme gücüne vurgu yapmaktadır. Williams, vatandaşların
topluca hareket etme yeteneğini değil ama endüstri liderleri ve politikacılar
tarafından "kitleler" sözcüğünü kullanarak geniş bir grup insanın
meta olarak görülmesini eleştirmiştir. “Bu, ‘kitleler’ ve ‘büyük İngiliz halkı’
gibi cümlelerdeki sıkıntı, bizi, gerçek insanlar gibi değil farklı şekillerde yaşayıp
büyümeye, ancak bazı büyük, çok yönlü sabit alışkanlıklara sahip olmaya yönlendirmektedir
(Williams 1968: 93). Tıpkı “kitleler” hakkında esas itibariyle tehdit oluşturan
hiçbir şey olmaması gerektiği gibi, “nişler” hakkında da otomatik olarak
demokratik hiçbir şey yoktur.
Niş ekonomisinin büyümesi ironik olarak, nişlerin
büyümesi, diğer yoğun faaliyet alanlarına katkıda bulunmuş, artan oranda
nüfuslu ve karmaşık pazarlara erişimi yapılandırmak için eşik bekçilerinin
(gatekeepers) gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Google tarafından şiddetle
iddia edildiğine göre reklam acentaları alana “son 10 yılda reklamcı ve yayıncı
arasındaki boşluk kelimenin tam anlamıyla yüzlerce reklam ağları, veri
şirketleri, veri yöneticileri, reklam sunucuları ile birlikte dopdolu bir hale
geldi ve tüm mefhumları reklamcılara veya yayıncılara hizmet etmek için
benzersiz bir şekilde değiştirir oldu” anlayışıyla tekrar girerken aracının
kaldırılmasını destekleyenler tarafından varoluşun dışında kurumsallaştırılmış müzik
şirketleri (bkz. s. 75) dijital gelir paylaşımlarını arttırmaya başlamaktadır (Learmonth
2010). İnternetin kendi yayıncılığının olanaklarını değiştirdiği bir alan olan
elektronik kitap yayıncılığı, bir avuç büyük yayıncı ile Amazon ve Apple gibi
e-okuyucuların üreticileri arasındaki kısır bir mücadeleye dönüşmektedir. Ken
Auletta'ya (2010) göre Amazon, yayıncılardan e-kitapları 13 dolar karşılığında
satın alıyor, fakat Kindle cihazının (e-kitap okuyucu) satışını artırmak için
bu kitapların perakende satışını 10 dolardan yapmaya karar verdi – Garnham, Kindle’yi
klasik Lost Leader (kayıp lider) (müşteri çekmek için zararına satış) cihazı
olarak tanımlamaktadır (bkz. s. 80). Bununla
birlikte, Auletta, Apple'ın, rakibine karşı iPad teknolojisini geliştirip, 15
dolarlık e-kitaplarını satarak bu düzenlemeye müdahale ettiğini iddia etmekte; bunun
da yayıncıların Amazon'u fiyat yükseltmesi için zorlamasına ya da kitaplarını
Amazon'dan çekmesine yol açtığını belirmektedir.
Bu yeni pazarın tüm etkilerini kaybeden yayıncılar
kadar, kullanıcı tarafından üretilen içeriğin artmasına ve aracısız teknolojilerin
ortaya çıkmasına rağmen, gelir elde etme ihtimali en yüksek olan fikri mülkiyet
sahipleri üst düzey yetkilerini (gatekeeping power) korudular. Bununla
birlikte, “yapay kıtlık yaratan Ortodoks iş türü ortadan kalkar” (Haque 2009) ki
bu, piyasa çarpıklığının bir tür göstergesi olan teknolojik olarak tasarlanmış
bir "bolluk" ekonomisinde mümkün olmamalıdır. Bunun yerine,
kapitalist bir pazarda kültürel ürünlerin mevcudiyetini sağlamak için
geleneksel mekanizmaların (oligopoller, darboğazlar ve imal kıtlığı) yeni
dijital ekonomiyle yer değiştirildiği iddia edilmektedir.
Sonuç
Anderson, Downes, Jarvis, Tapscott ve Williams Web 2.0
dünyasının işbirliği olanaklarına dikkat çekmiş ve internetin, yaratıcı ve
kültürel yaşamın birçok alanında yaşadığı muazzam etkinin önemli
hatırlatıcıları olmuşlardır. Yine de, bu çalışmalar, içerdekilerin tüm bilgi ve
en yeni perspektifler ile yan yana dizilmiş mülkiyet soruları, kâr vatandaşlığı
kavramı ve sömürünün en aza indirgendiği kapitalizmin belirleyici bir vizyonunu
açıkça ifade etmektedir. Serbest piyasa dinamikleri, günlük tekrarlamalardan
soyutlanmış ve kapitalizmin üzerinde durduğu toplumsal ilişkileri eşitlemek ve
bunları şeffaf hale getirmek için doğuştan gelen bir eğilime dayanan bir
ekonomik sistemin teknolojik açıdan uyandırılmış bir vizyonuyla
değiştirilmiştir.
Sorun şu ki, bir dijital kapitalizm bile aralıksız arz
ve talep krizlerine ve kapitalizmin diğer çeşitlerini etkileyen aynı
spekülasyon dönemlerine tabidir. Google, ekonomik durgunluğun etkisiyle, belki
inşaatçılar ve çelik üreticileri gibi zarar görmeyebilirdi, ancak yine de genel
ekonomik aktivitelerdeki düşüşten etkilendi. Mike Wayne “aksi yöndeki iddialara
rağmen” “kapitalist ekonominin aşırı üretime ve dolayısıyla krize karşı eğilimi
tamamen aştığına dair yeni bir paradigma olmadığını” (2003: 59) savunmaktadır.
“Kitle” medya
ekonomisinin semptomatik faktörlerinin çoğu, dağınıklığı vaat eden, yoğunlaşmayı ödüllendiren, açıklığı fetiş
yapan ve mülkiyet davranışını teşvik eden çelişkili internet güçleri tarafından
şekillendirilen yeni bir medya ekonomisinin dinamiklerinin merkezidir. Dijital
alan paralel bir ekonomi değil, yaratıcılık ve üretken bir sistemin
işbirliğiyle, her şeyden önce kâr amacı güden bir sistem tarafından öncelik
verilen hiyerarşiler ve kutuplaşmalar arasındaki gerilimleri vurgulayan bir
alandır.
Not: Makale Prof. Dr. Des Freedman'a aittir. Misunderstanding the Internet isimli kitaptan çeviri yapılmıştır.
Kaynakça
Anderson, C. (2009a [2006]) The Longer Long Tail: How
Endless Choice Is Creating Unlimited
Demand (first published in the US as The Long Tail),
London: Random House Business
Books.
——(2009b) Free: The Future of a Radical Price, London:
Random House Business Books.
Armstrong, S. (2009) ‘It’s Very Dangerous to Go Free’,
Media Guardian, 16 November.
——(2010) ‘Bauer’s Freelancers up in Arms over New
Contracts’, guardian.co.uk, 19
April. Online. Available HTTP:
<http://www.guardian.co.uk/media/2010/apr/19/
bauer-freelance contracts-row> (accessed 7 May
2010).
Auletta, K. (2010) ‘Publish or Perish’, New Yorker, 26
April. Online. Available HTTP:
<http://www.newyorker.com/reporting/2010/04/26/100426fa_fact_auletta>
(accessed
24 October 2011).
Battelle, J. (2005) The Search: How Google and Its
Rivals Rewrote the Rules of Business and
Transformed Our Culture, London: Nicholas Brealey.
Bell, D. (1973) The Coming of Post-industrial Society:
A Venture in Social Forecasting, New York:
Basic Books.
Benkler, Y. (2006) The Wealth of Networks: How Social
Production Transforms Markets and Freedom,
New Haven: Yale University Press.
Blair, T. (1998) The Third Way: New Politics for the
New Century, Fabian Pamphlet 588,
London: Fabian Society.
Cairncross, F. (1997) The Death of Distance: How the
Communications Revolution Will Change Our
Lives, London: Orion.
Cassidy, J. (2002) dot.con, London: Allen Lane.
Coyle, D. (1997) TheWeightlessWorld: Strategies
forManaging the Digital Economy,Oxford: Capstone.
Downes, L. (2009) The Laws of Disruption: Harnessing
the New Forces that Govern Life and Business
in the Digital Age, New York: Basic Books.
Elberse, A. (2008) ‘Should You Invest in the Long
Tail?’, Harvard Business Review,
July–August, 1–11.
Fiske, J. (1987) Television Culture, London: Methuen.
Fuchs, C. (2009) ‘Information and Communication
Technologies and Society: A
Contribution to the Critique of the Political Economy
of the Internet’, European Journal
of Communication, 24 (1): 69–87.
Garnham, N. (1990) Capitalism and Communication,
London: Sage.
Google (2004) 2004 Founders’ IPO Letter. Online.
Available HTTP: <http://investor.
google.com/corporate/2004/ipo-founders-letter.html>
(accessed 24 October 2011).
——(2010) 10-K Report. Online. Available HTTP:
<http://investor.google.com/documents/
20101231_google_10K.html> (accessed 24 October
2011).
Graham, A. (1998) ‘Broadcasting Policy and the Digital
Revolution’, Political Quarterly,
69 (B): 30–42.
Guardian (2010) ‘Factfile UK: Education, Sport and
Culture’, Guardian, 27 April.
Haque, U. (2005) ‘The New Economics of Media’,
www.bubblegeneration.com. Online.
Available HTTP:
<http://www.scribd.com/doc/12177741/Media-Economics-The-
New-Economics-of-Media-Umair-Haque> (accessed 20
April 2010).
——(2009) ‘The New Economics of Business (Or, the Case
for Going Great-to-Good)’,
HBR Blog Network, 9 April. Online. Available HTTP:
<http://blogs.hbr.org/haque/
2009/11/why_news_corps_antigoogle_coun.html>
(accessed 24 October 2011).
Helft, M. (2010) ‘Justice Dept. Criticizes Latest
Google Book Deal’, New York Times, 4
February. Online. Available HTTP:
<http://www.nytimes.com/2010/02/05/technology/
internet/05publish.html> (accessed 10 May 2010).
Internet Retailer (2010) ‘The Top 10 Retailers Are Big
and Getting Bigger’, Internet Retailer, 5
May. Online. Available HTTP:
<http://www.internetretailer.com/dailyNews.asp?
id=34738> (accessed 7 May 2010).
Jarvis, J. (2009) What Would Google Do?, New York:
Collins Business.
Leadbeater, C. (1999) Living on Thin Air, London:
Viking.
——(2009) We-Think, London: Profile Books.
Learmonth, M. (2010) ‘Web Publishers Left with Little
after Middlemen Split Ad Spoils’,
Advertising Age, 1 March. Online. Available HTTP:
<http://adage.com/digital/article?
article_id=142332> (accessed 3 April 2010).
Lessig, L. (2002) The Future of Ideas: The Fate of the
Commons in a Connected World, New York:
Vintage.
Machlup, F. (1962) The Production and Distribution of
Knowledge in the United States, Princeton:
Princeton University Press.
Madrick, J. (2001) ‘The Business Media and the New
Economy’, Research Paper R-24,
Harvard University, John F. Kennedy School of
Government.
Marx, K. (1918) Capital: A Critical Analysis of
Capitalist Production, Volume One, London:
William Glaisher.
——(1973) Grundrisse: Foundations of the Critique of
Political Economy, New York: Vintage.
Marx, K. and Engels, F. (1975) [1848] Manifesto of the
Communist Party, Peking: Foreign
Languages Press.
Mosco, V. (2009) The Political Economy of
Communication, 2nd edn, London: Sage.
Negroponte, N. (1996) Being Digital, London: Coronet.
Oreskovic, A. (2010) ‘Google CEO Says Company Tends to
Create Enemies’, Reuters.
com, 13 April. Online. Available HTTP:
http://uk.reuters.com/article/idUK
TRE63C0AM20100413 (accessed 7 May 2010).
PEJ (Project for Excellence in Journalism) and the Pew
Internet & American Life Project
(2010) The State of the News Media: An Annual Report
on American Journalism. Online. Available
HTTP: <http://www.stateofthemedia.org/2010/online_nielsen.php>
(accessed 9 April
2010).
Porat, M. (1977) The Information Economy, Ann Arbor,
MI: University Microfilms.
Purcell, K. (2010) ‘Teens and the Internet: The Future
of Digital Diversity’, Pew
Research Centre. Online. Available HTTP: <http://www.pewinternet.org/~/media//
Files/Presentations/2010/Mar/FredRogersSlidespdf.pdf>
(accessed 23 April 2010).
Rayport, J. (2007) ‘Advertising’s Death Is Greatly
Exaggerated’, Market Watch, 8 June.
Online. Available HTTP: <http://www.marketwatch.com/story/advertisings-death-isgreatly-
exaggerated?dist=> (accessed 7 May 2010).
Shirky, C. (2008) Here Comes Everybody: the Power of
Organizations without Organization,
London: Allen Lane.
Smith, T. (2000) Technology and Capital in the Age of
Lean Production, Albany, NY: SUNY Press.
Sparks, C. (2000) ‘From Dead Trees to Live Wires: The
Internet’s Challenge to the
Traditional Newspaper’, in J. Curran and M. Gurevitch
(eds) Mass Media and Society,
3rd edn, London: Arnold, 268–92.
Surowiecki, J. (2004) The Wisdom of Crowds, New York:
Doubleday.
Sylvain, O. (2008) ‘Contingency and the “Networked
Information Economy”: A Critique
of The Wealth of Networks’, International Journal of
Technology, Knowledge, and Society, 4 (3): 203–10.
Tapscott, D. and Williams, A. (2008) Wikinomics: How
Mass Collaboration Changes Everything,
London: Atlantic Books.
Toffler, A. (1980) The Third Wave, London: Pan Books.
Touraine, A. (1971) The Post-industrial Society:
Classes, Conflicts and Culture in the Programmed
Society, London: Wildwood House.
Vise, D. (2008) The Google Story, London: Pan Books.
Wayne, M. (2003) Marxism and Media Studies, London:
Pluto Press.
Williams, R. (1968) [1962] Communications,
Harmondsworth: Penguin.
Zittrain, J. (2008) The Future of the Internet,
London: Penguin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder